Zafer Partisi Sözcüsü Azmi Karamahmutoğlu, Zafer Partisi’nin gündeme ilişkin görüşlerini açıkladı.
Karamahmutoğlu şöyle konuştu; “Çevremizde oluşan ateş çemberinden kaynaklı olarak ele almak istediğimiz konu dış politikaya ilişkin olacaktır. Zira 22 yıldır, 2002 yılının Kasım ayından bu yana, Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetinin uygulamakta olduğu dış politika, sırlarla kaplı, perdelenmiş, karartmayla yürütülen bir dış politika. AKP’nin ilk hükümet olduğu yıldan bu yana, Türkiye’nin ne yazık ki milli menfaatlerine zıt, ters, aykırı gelen, dış ilişkiler yürüten AKP, hakkını teslim etmek gerekir ki zaman zaman ulusal çıkarlarımıza uyan çıkışlar da yapmıştır.
Bunlardan bir tanesi, yakın zamanlarda dillendirmeye başlamış olduğu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ulusal bağımsız bir devlet olarak tanınmasına ilişkin olan çıkışlarıdır. Bu konuda atılmış en ufak bir adım yoktur. Yapılabilecek, alınacak olan yollar varken herhangi bir şey yapılmamıştır. Fakat politik olarak bu söylemi dile getirmiştir.
AKP’nin birinci döneminde kabul edilip, Ankara hükümeti olarak kabul edilip, ne yazık ki Lefkoşa’daki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne, onun liderliğindeki halkana kabul ettirilmiş olunan, malum Annan Planı, nasıl Kıbrıs’ı Türkiye’nin elinden alacak idiyse ve fakat Rum’un aç gözlülüğü hiçbir şeye vermeden her şeyin tamamını isteyen yaklaşımıyla Rum’un Rumluğunu yapması sayesinde Rum tarafındaki oylamada hayır çıkmasıyla beraber Annan Plan’ından kurtulabilmiş idiysek şimdi yine yeni bir tehlikeyle karşı karşıya Kıbrıs politikası bırakılmış ve yakın bir gelecekte bir aylık bir süre içerisinde masaya oturtulacağına dair haberler ve bilgiler geliyor. Şimdi görüyoruz ki yeniden Kıbrıs Türk Cumhurbaşkanı Güney Rum lideriyle birlikte bir zirvede tekrar masaya oturtulmaya çalışılıyor. Bu Ankara başkentinin milli politikalarına aykırı bir dış politikadır.
Biz, Türk kamuoyu olarak acı olan şu ki, tüm bu olan biteni AKP hükümetinin bakanlarından veyahut hükümet sözcüsünden duyamıyoruz. Bütün bu olan biteni ne yazık ki Yunan medyasından yahut Kıbrıs Rum basınından öğreniyoruz. Yani söze başlarken söylemiş olduğum karartma, perdeleme ve sır politikası dış politikada bu şekilde sürerken milli gururu zedeleyen Türk dış politikası için utanç yaşatan bir diğer husus yine medyadan öğrendiğimiz haliyle Yunan Dışişleri Bakanı’nın yapmış olduğu açıklama.
Yunan Dışişleri Bakanı aramızdaki sorunların bir zirvede ele alınacağı, istişare yoluyla çözüleceğine dönük inancını kaybettiğini, bugüne değin 45 istişarenin yapıldığını, 46.sının yapılmasının gereksiz olduğunu söyleyerek, yalnızca eylemle, yalnızca hareketle sonuç alınabileceğine inanmış, gözden kaçırılan, kamuoyundan gizlenen, arka kapı politikasıyla nelerin kotarıldığını ancak Yunan ve Rum medyasından öğrenebildiğimiz görüşmeleri yürütüyorlar ve bir ay sonra Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile yeniden bir araya gelineceği konuşuluyor.
Değerli basın mensupları, ABD’nin Kıbrıs’ta askeri bir üstün verilmesi, üç garantör devletin üçünün de oluruyla gerçekleşebilecek bir şey iken, garantör devletlerden biri olan Türkiye’nin ancak üstün kurulmasından sonra bundan haberdar olması, Türkiye dış politikasının zayıflatıldığının bir göstergesidir. En azından biz buna böyle inanmak istiyoruz.
Yoksa bu garantör devletin, üçüncü garantör devlet olan Türkiye’nin de Acaba olurunun alınıp alınmadığını da bilmiyoruz. Sırlarla kaplı dış politikada Lozan’la kayıt altına alınmış olan adalar denizindeki 156 kara parçasının, ada ve adacıkların fiili olarak Yunanistan tarafından işgal edilmiş olması, üzerlerinin yerleşime açılması ve hatta askeri sahalara açılması, silahlandırılması, kiliselerin kurulması, bugüne değin ses çıkarmadığımız ve kabul ettiğimiz ancak AKP hükümetinin Türk kamuoyunun gözünden kaçırmış olduğu bir diğer kayıp mevzidir bizim için.
Şimdi bunlara ses çıkarılmamışken Yunan el yükseltiyor ve Gökçeada ile Bozcaada’nın Yunanlaştırılması için kamuya açık medyaya açık toplantı ve konferanslar düzenliyor ve bu niyetini beyan ediyor. Burada üzücü olan bir husus, kendisi bir Türk vatandaşı olan Fener Rum Patriği Başpapazı Sayın Bartholomeos’nun da bu toplantıya katılmış olması ve eylem ve davranışlarıyla bu niyeti orada beyan edilen, değindiğim niyeti taşıyor olmasıdır.
Bartholomeos hakkında herhangi bir işlem yapılmamıştır. Hükümetimiz tarafından, İçişleri Bakanlığı tarafından Bartholomeos ‘ya dönük herhangi bir girişim yapılmamıştır.
Türk hükümeti sessiz kaldıkça bu küstahlık artarak devam etmektedir. Daha da devam edeceğine ilişkin bir diğer işaret ise yine Bartholomeos ‘nun geçen haftalarda yapmış olduğu Heybeli Adada ki ruhban okuluna ilişkin açıklamadır.
Bilindiği gibi Bartholomeos, AKP hükümetinin başının kendisine Heybeli Ada ruhban okulunun açılacağının sözünü verdiğini söylemiştir. Başpapazın bu açıklamasına AKP hükümetinden hiçbir kademesinden herhangi bir yalanlama, bir itiraz gelmemiştir.
Biz bütün bunları hükümetin bakanlarından, hükümetin sözcüsünden değil, ne yazık ki Yunan medyasından, Rum medyasından öğreniyoruz. Bizi üzen, kahreden budur. Fakat bundan daha acı olan ise, dış politikada toprak kaybına kadar varan, bu geri çekilmelerin ne yazık ki vatandaş nezdinde, halk nezdinde herhangi bir karşılık bulmaması, en azından yüksek sesle bir karşılık bulmamasıdır. Yani halkın, vatandaşın gündeminde bu kayıpların olmamasıdır.
Kış saati uygulamasının tekrar geri getirilmesini istiyoruz. Zafer Partisi’nin bu konuda yapmış olduğu Hazırlığı medyaya, dokümanter bilgi olarak vereceğiz.
Kış saatinin ekonomik getirisinin, götürüsünün neler olduğu. Kış saatinin uygulamasının farklı ülkelerde nasıl yapıldığı. Bulunduğu coğrafyayla, ekonomik işbirliği alanlarıyla beraber nasıl uygulanması gerektiğine ilişkin yapmış olduğumuz çalışmayı göndereceğiz. Ailelerden bu konuda hakkında gelen yoğun şikayetler var. Çocuklar henüz güneş doğmadan, doğmamış güneşin gününde karanlıkta okula aileler çocuklarını yollamak zorunda kalıyorlar. Bedensel ve psikolojik rahatsızlığın yanı sıra kış saatinin uygulamasından doğan bu sorunları hükümet ve milli eğitim acilen ele almalı ve bu kış saatinin uygulamaması inadından AKP hükümeti vazgeçmelidir.
AKP hükümeti gittiğinde şüphesiz bu uygulama değişecektir. Fakat iktidarda kaldığı sürece en azından çocuklarımıza daha fazla eziyet etmesin diye bir an önce bu uygulamadan vazgeçilmelidir. Çünkü daha önceki basın toplantılarında değmiştik. Ne yazık ki öğrencilerimizin, çocuklarımızın çoğu ki yapılan araştırmada bu oranın yüzde otuz beş olduğu söyleniyor.
Yüzde otuz beşi çocuklarımızın, ilkokul ve lise öğrencilerimizin yüzde otuz beşi ne yazık ki kahvaltılarını yapmadan, yapamadan okula gitmek zorunda kalıyorlar ve fukaralaştırdığınız bu halkın çocuklarına okullarda bir öğün ücretsiz yemek vermeyi de çok görüyorsunuz. Masraf olarak görüyorsunuz. Karşılanamaz bir masraf olarak görüyorsunuz.
Oysa çocukların okula aç gitmelerinin okullarında pahalı kantinlerden karınlarını doyuramamanın sebebi, müsebbibi tamamen 22 yıldır ülkeyi yöneten ve fukaralaştıran, yoksullaştıran, yoksunlaştıran AKP hükümetidir. Kaçaklara ve sığınmacılara 13 milyon yasa dışı nüfusa karşı göstermiş olduğunuz bonkörlüğü, cömertliği Türk yurdunun sahibi olan Türk çocuklarından AKP hükümeti esirgememeli.
Biz bunu söylerken Hükümetten Türk halkı adına bir sadaka istemiyoruz. Türk halkı bir sadaka istemiyor. Aksine ülkesinin var olan zenginliğinin pay edilmesini istiyor. Çünkü bu fukaralığın ve yoksulluğun sebebi 22 yıllık AKP iktidarıdır. Bu zenginliğin adilce bölüşülmesi, hakkaniyetle pay edilmesi durumunda aç bir hanenin kalmayacağını biliyor. Zafer Partisi iktidarında bu bölüşümün adilce sağlanacağını garantisini veriyoruz.
İstanbul’un kurtuluşunun dün 101. yıl dönümüydü. Bilindiği gibi 13 Kasım 1918’de başlayan İstanbul’un işgali, Milli Mücadele’nin başarıya ulaşmasıyla birlikte 6 Ekim 1923 tarihinde işgal kuvvetlerinin kovulmasıyla sonlanmıştır. Aslında kurucu gönderin başlangıçta geldikleri gibi giderler demesi sonuç almıştır. Fakat bir yanıyla baktığımızda geldikleri gibi gitmediler.
Çünkü onlar gelirken, gelişleri yenik, mağlup bir başkentin işgali halinde gelmişlerdi. Yenik, mağlup bir başkenti işgal ederek gelmişlerdi. Fakat gidişleri ise, milli mücadeleyi kazanmış bir başkentin, Ankara’nın, Ankara hükümetinin egemen olduğu yurt topraklarından, İstanbul’dan işgalcilerin çıkartılmasıdır. Upuzun bir 5 yıl boyunca düşman işgalinde bulunan İstanbul’u 5 yılın sonunda yeniden Türk Devleti’ne, Türk Devleti’nin egemenliğine kazandıran kurucu Önder Mustafa Kemal ve Kuvayı Milliye Kahramanlarını saygıyla ve minnettarlıkla anıyor ve onlara layık olacağımıza söz veriyoruz.
Liyakatimizi göstermek için de onların yeniden Türk egemenliğine kazandırmış olduğu İstanbullu, sayıları milyonları bulan, kaçak ve sığınmacı istilasından, işgalinden, Zafer Partisi politikalarıyla kurtaracağımızın sözünü Türk vatandaşlarına ve Türk seçmenine veriyoruz. Nitekim bunun için Bu pazar günü Zafer Partisi’nin gençlik kollarına mensup üyeler, bulundukları şehirlerde, meydanlara, caddelere, sokaklara inerek birebir, yüz yüze propagandanın imkanlarını, fırsatlarını kullanmak maksadıyla gösteri ve yürüyüşler düzenlemişlerdir. Kanun ve hukuki çerçevede anayasal vatandaşlık haklarını kullanarak. Protesto ve gösteri yürüyüş hakkını kullanan Zafer Partisi’nin üyesi olan gençlerin sokaklarda, caddelerde karşılaşmış oldukları, bulmuş oldukları karşılık diğer gençler ve vatandaşlar tarafından bulmuş oldukları karşılık partinin politikalarının seçmen nezdinde bulduğu karşılık olarak partinin yarını ve geleceği için hepimize ümit veriyor.”