İznik’in Kırıntı Köyü’nde kendisine hayalini kurduğu bir dünya yaratan Veteriner hekim Ahmet Bülent Üçok, Ormanın derinliklerine saklanmış doğanın bekçiliğini yapıyor. Son zamanlar da endüstri, madencilik ve kentleşmenin kıskacında olan İznik’in akciğeri olan ormanların tehlike de olduğuna işaret eden Üçok, kaleme aldığı “İznik’in dağlarında çiçekler açar” yazısıyla her şeyi gözler önüne seriyor.
İşte Ahmet Bülent Üçok’un o yazısı..
“Gemlik körfezindeki Armutlu yarımadası ile Adapazarı Sapanca arasında 130 km. boyunda ve 30 km. eninde bir silsile olan Samanlı dağlarının orta-güney bölümü İznik sınırları içinde yer alır. Bu dağların en yüksek noktası 1602 mt.’lik rakımı ile Kocaeli’deki Keltepe’dir. Burası turizme açılıp, kayak tesisleri kurulduktan sonra adı Kartepe olmuştur. Dağ sporlarıyla ilgilenenler bilirler, kışları Keltepe pistlerinin kar kalınlığı, zirvesi 2.543 mt.’lik Uludağ’ın pistlerinden pek geri kalmaz.
Bunun nedeni, kuzeyden gelen yağışlı havanın ilk yükünü,Marmara denizini geçince duvar gibi yükselen Samanlı dağlarına bırakmasıdır. İşte bu özellik, bu dağların Marmara Bölgesi genel karakteristiğinden daha farklı iklim ve bitki örtüsüne sahip olmasının en önemli nedenidir. Özellikle yukarılara çıkıldıkça, kişi kendisini Karadeniz yaylalarında sanır. İznik’in Kırıntı, Kutluca, Elmalı, Hacıosman, Candarlı, Osmaniye, Süleymaniye, Mecidiye gibi 800-1.000 mt. rakımlı yüksek köylerine gidenler, bu duruma tanıktır.
Bu bölgedeki kayın ve gürgen ağırlıklı ormanlarda, sarıçam, göknar, meşe türleri, dişbudak, akçaağaç, kestane gibi pek çok ağaç türü kapalı havzalar oluşturur. Yani, ormana yukarıdan bakıldığında toprağın hiç görülmediği, bir ağaç denizidir altınızdaki. Bu kesif ormanlarda ayıdan semendere, yediuyurdan boynuzlu engereğe, kardelenden orman gülüne, salepten kantarona, kırmızı benekli alabalıktan kara leyleğe, karacadan çit kuşuna, küçük akbabadan kurda kadar sayısız bitki ve hayvan barınır.
Bunları içinde nadir ve koruma altında olanlar dışında, endemik yani yalnızca o yöreye özgü türlerin bulunma ihtimali yüksektir. Ne yazık ki, bu güne kadar bu konuda sağlıklı ve detaylı bir çalışma yapılmamıştır. Ama en amatör göz bile, buradaki mükemmel kayın mescerelerinin, belki İnegöl Mezit boğazı dışında Uludağ’da bile bulunmadığını gözlemleyebilir. Türkiye’nin orman alanları içinde kayın mescerelerinin oranı çok düşüktür ve kayın ağacının havayı temizleme gücü, orman ağaçları içinde en yüksek olanıdır. İznik’in kayın ormanları, yalnız İznik ve Bursa için değil, Marmara bölgesi ve tüm Türkiye için çok değerlidir.
Belirttiğimiz köylerde genellikle Batum ya da Doğu Karadeniz göçmeni insanlarımız yaşar. Bunlar yüzyıldan fazla bir geçmişten yakın zamana kadar kendi özgün kültürlerini, kadim tarım ve hayvancılık tekniklerini bu izole bölgede sürdüre gelmişlerdir. Orman arası tarla ve bahçelerinde hayvan gübresiyle mısır, karalahana, fasulye, patates vb. ekmişler, çayır ve meralarında büyüyen çok çeşitli otlarla sığır, koyun-keçi yetiştirmişlerdir. Bu doğal ve geleneksel üretim yöntemleri bugün de belli ölçüde sürdürülmektedir. Ataların yaptığı usta işi ağaç evlerden çoğu ayaktadır ve bazılarının bacası hala tütmektedir. Bu durum, dağın kuzey yüzündeki Kocaeli köyleri için de geçerlidir, onlar da aynı doğanın parçası olarak, çoğunlukla aynı yaşam tarzını sürdürmektedirler.
Bursa ve Kocaeli sınırları içinde kalan bu bölge, mükemmel bir doğal – organik tarım ve ekoturizm havzasıdır aslında. Köyler arasında, orman içinde ve tepelerdeki çok keyifli yürüyüş parkurları, aynı zamanda bisiklet ve atlı gezi için de çok uygundur. Kışın yoğun yağan ve uzun süre erimeyen kar, kuzey disiplini ve tur kayağı için oldukça elverişlidir. Nitekim son yıllarda hem kırsal turizm hem de organik tarım ve hayvancılık alanlarında bölgede bazı yatırımların başladığını görüyoruz.
Yılın değişik mevsimlerinde bölgeye gelen yürüyüşçü ve kampçıların sayısı da gün geçtikçe artmaktadır. Doğal ürünlerin değerini bilenler tarafından, bu dağlarda üretilen süt, peynir, tereyağı, yumurta, fasulye, mısır unu vb. ürünlere olan talep gün geçtikçe artmaktadır. Büyük kentlerin keşmekeşinden kaçmak isteyenler ya da emekli olup köyüne dönenler, sahip oldukları veya sonradan edindikleri arazilerine yaptıkları evlerde sakin, huzurlu yaşamın ve doğal üretimin keyfini sürmektedirler. Son yıllarda bu yöndeki talep de giderek artmakta ve Samanlı Dağları, Kaz Dağları örneğinde olduğu gibi şehir kaçkını doğa severlerin gözdesi olma yolunda hızla ilerlemektedir.
Bursa, Yalova, Kocaeli, Adapazarı ve İstanbul gibi Türkiye’nin en kalabalık ve endüstriyel şehirlerinin tam ortasında böyle bir doğal cennetin bulunması, bu şehirlerin insanları için çok sevindirici, fakat bölgedeki bitki ve hayvanlar için çok tedirgin edici bir durumdur. Bu son doğal sığınak, korunup kollanması halinde üzerindeki güzelliklerle birlikte tüm insanlığa yarar sağlamayı sürdürecek ya da endüstri, madencilik, kentleşme ve bazı kesimlerin doymak bilmek ekonomik faaliyetleri sonucunda yok olup gidecektir. Kamu ya da sivil, ilgili tüm birimlerin, bu gidişatın doğanın ve dolayısıyla insanlık ile iyiliğin yararına çevrilmesi ve geliştirilmesi için çaba harcaması gerekmektedir.
Samanlı Dağlarımız, süregelen bazı sorunların yanında son günlerde çok ciddi bir tehditle daha karşı karşıyadır. Gelecek yazımızda bunu ele alacağız.”
ADD İznik Şubesi web sayfasında alınmıştır. http://addiznik.org/Yazar/8/3