İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, Ekol TV ekranlarında Armağan Çağlayan İle
Sorgusuz Sualsiz programında gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
“Türkiye’de ne oluyor?” sorusuna yanıt veren Dervişoğlu, “Türkiye’de bu zamana kadar olmuş
olanların geriye dönüp tekrarını yaşıyoruz gibi bir hissiyatım var. Birikmiş sorunların hiçbiri
çözülmediği gibi çözüme yönelik bir adım da yok. Gerginlikler üzerinden tanzim edilmiş siyasi
stratejilerle olumsuz sonuçlar vermesi muhtemelen adımlar atılıyor. O olumsuz adımların
atılmasına mani olacak tedbirleri almaya, onları engellemeye gayret sarf ediyoruz” yanıtını
verdi.
“GEÇMİŞTEKİNE BENZER BİR AÇILIM SÜRECİNİ YAŞAMA GEÇİRECEKLERİNİ TAHMİN
ETMİYORUM”
“Yeni çözüm süreci”ne yönelik görüşleri sorulan Dervişoğlu, “Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek
gibi de tarif edilebilir. Türkiye’nin bu zamana kadar atmış olduğu adımlara bağlı alabildiği
mesafe herkesin malumu. Geride bıraktığımız süreç içerisinde açılım dedikleri, sonra çözüm
süreci diye tarif ettikleri, sonra milli birlik ve çözüm süreci diye vatandaşa anlatmaya çalıştıkları
şeyin; sonuçlarının ne olduğunu hem devlet hem de millet biliyor. Dolayısıyla Türkiye’nin böyle
bir süreçte geçmiştekine benzer bir süreci yaşayacağı kanaatinde değilim. Çünkü bunun ağır
sonuçlarının Türkiye’de neye mal olduğu herkesin malumu. Bir de bölücü terör örgütüne neler
kazandırdığı herkes tarafından biliniyor. Bölücü terör örgütü, çözüm secimi münasebetiyle
siyasallaştı, kurumsallaştı, derinlik kazandı, uluslararası alanda kendisine taraftar temin
edebilme imkanı yakaladı. Orta Doğu coğrafyasında atılan yanlış adımları münasebetiyle de
ülkemizi ve milletimizi ciddi sıkıntılarla karşı karşıya bıraktı. Dolayısıyla böyle bir hataya bir daha
düşeceklerini, geçmiştekine benzer bir açılım sürecini yaşama geçireceklerini tahmin etmiyorum”
yanıtını verdi.
“İKTİDAR SİYASİ ALAN AÇMAYA GAYRET SARF EDİYOR OLABİLİR”
“İktidar, bütün bunların tartışma zeminine taşınmasıyla kendisine siyasi bir alan açmaya gayret
sarf ediyor olabilir” diyen Dervişoğlu, “Bu alandan beslenerek önümüzdeki seçimin şartlarında
tanzime uğraşabilirler. Oysa Türkiye’nin bunu kaldırabilecek bir pozisyonu yok. Böyle adımlar
atmayı, gerginlikler üzerinden siyaset tanzim etmeyi yerinde ve uygun bulmuyorum. Ama ifade
ettiğim gibi; bu bir beslenme alanı yaratıyor ve bu alandan yararlanma konusunda bugün iş
başında bulunan hem iktidar çok mahir hem de sayın Cumhurbaşkanı bu alanda oldukça
becerikli” şeklinde konuştu.
CHP’YE ELEŞTİRİ: “İKTİDARIN DEĞİRMENİNE SU TAŞIYACAK ADIMLARIN ATILMASINA VESİLE
OLDULAR”
“Bu noktaya gelinmesinde CHP’nin normalleşme politikasının etkisi var mı?” sorusu üzerine
Dervişoğlu, “Ben de bir muhalefet partisi genel başkanıyım. Dolayısıyla görevim muhalefet ile
uğraşmak değildir ama Cumhuriyet Halk Partisi yönetiminin 2024 yerel seçimlerinden sonra bir
büyüğe kapıldığını, o büyünün ortaya çıkardığı siyasi şehvetle hareket ettiğini söyleyebilirim.
Elbette ki hamleler düşünülmüştür ama normalleşme ve yumuşama denince bizim koymuş
olduğumuz tepkinin çok doğru anlaşılması lazım. Çünkü Türkiye’de normalleşmeyi talep edenler
anormalleştirenler, yumuşamayı isteyenler de sertlik yanlıları olanlardı. Dolayısıyla Cumhuriyet
Halk Partisi’nin yönetim kadrolarının, başta genel başkanları olmak üzere; o gelişmeyi çok doğru
okumalı ve buna göre bir yol haritası tanzim etmeyi becerebilmeliydi. İktidarın değirmenine su
açığı taşıyacak adımların atılmasına vesile olduklarını söyleyebilirim ama olup bitenden bir ders
çıkarmalarını icap ettiğini de ifade etmekte yarar görüyorum. ‘Ben istediğim zaman sertleştirir,
istediğim zaman yumuşatırım’ opsiyonunu muhataplarınıza tanırsanız, o zaman onların
kullanım alanlarına dahil olursunuz.” karşılığını verdi.
“YARATILAN TARTIŞMALAR CHP TARAFINDAN DOĞRU OKUNMADI”
Atılan yanlış adımlar karşısında iktidarın önümüzdeki seçimlere yönelik iştihanın kabardığını
ekleyen Dervişoğlu, “Anayasa değişikliği ya da yeni anayasa talepleriyle ilgili ortaya atılan
düşünceler ve yaratılan tartışmaların, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından çok doğru okunduğu
kanaatinde değilim. O tartışmalardan iktidara bir beslenme alanı yaratmış olduklarını ve
bundan da başta Erdoğan olmak üzere Adalet ve Kalkınma Partisi’nin son derece memnun
olduğunu gözlemliyorum. Ayrıca söylem değil, kutuplaşma zemininin oluşturulmasına da bazı
olumsuz katkılar getirdi. Siyasetçilerin ne söyleyeceklerini bildikleri kadar, ne söylememeleri
gerektiğini de idrak etmek sorumluluğu vardır. Bu süreçte söylenmemesi gereken birçok şey
muhalefet partileri tarafından sarf ediliyor. Doğru düşünceler marjinalleştiriliyor. Bu siyasi
tartışmaların arasında da doğrular boğuluyor. O boğulan doğrulardan da iktidarın
yararlanabileceği bir siyasi zemin ortaya çıkıyor. Gündem gelip belirleme halkını iktidara yeniden
iade etmiş oluyorsunuz ve iktidar sizin hatalarınız üzerinden siyaset tanzim edebilme imkanına
kavuşuyor.” ifadesini kullandı.
“CUMHURBAŞKANI’NIN ERKEN SEÇİM YAPABİLME YETKİSİ VAR AMA…”
Muhalefetin dizayn edilmeye çalışıldığını belirterek yeni anayasa tartışmalarına değinen
Dervişoğlu, “Mevcut anayasa ile Cumhurbaşkanı adayı olamıyor ise Anayasa’nın ya yeniden
yapılması ya da değiştirilmesi lazım. Bunlar gündeme geldiğinde toplumun bütün kesimlerini
uyardık. Anayasa değişikliği olmazsa, erken seçim yapmak suretiyle Recep Tayyip Erdoğan’ın
cumhurbaşkanlığı adaylığının önünün açılması söz konusu olabiliyor ve erken seçime de telaffuz
eden kontrolsüz beyanları ile muhalefet oluyor. O zaman bugün iş başında bulunanların iştahı
kabarıyor. Muhalefet yeni anayasaya ve anayasa değişikliğine kapalı olduğunu ifade ederse,
Türkiye'de ihtiyaç duyulan şeyin bir anayasa değişikliği değil, iktidar değişikliği olduğu
hususunda ısrarla söylemler geliştirirse, Türkiye şayet yönetilemiyor da bunun için erken seçime
ihtiyaç duyuluyorsa, Sayın Cumhurbaşkanı’nın erken seçim yapabilme ya da yeniden seçim
yapabilme yetkisi var. Ama o yetki de Cumhurbaşkanı’nı yeniden aday olmaktan alıkoyuyor.
Dolayısıyla muhalefetin elinde bu denli imkanlar varken; şövalye kültürüyle onu düelloya davet
etmesi, seni buradan yenerek göndermek istiyorum diyerek Anayasa’nın arkasına dolanma
eğilimi sergilemesi meseleye farklı boyutlardan bakmayı icap ettiriyor. Çok yönlü
düşündüğümüzü söyleyebilirim.” diye konuştu.
“ERKEN SEÇİM VADEYE ÇEK KESİLİR GİBİ TALEP EDİLMEZ”
İYİ Parti’nin erken seçim yerine zamanında seçim isteyip istemediğine yönelik soru üzerine
Dervişoğlu, “Erken seçime bir ihtiyaç varsa bu vadeye çek kesilir gibi talep edilmez. Bir temel
ihtiyaçsa bunu doğrudan söyleyebilirsiniz ama ana muhalefet partisinin genel başkanı bir vade
oydu. Dolayısıyla bu, Erdoğan’a seçimin takvimini siz belirleyin demektir. Oysa seçimin
gerçekleştirilebilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 3 bölü 5’lik bir nitelikli çoğunluğa,
yani 360 milletvekiline ihtiyaç var. Adalete Kalkınma Partisi’nin şayet muhalefeti kontrol
edebilme imkanı yoksa Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden kendi istediği zamanda bir erken seçim
kararı kaldırılabilmesi mümkün değil. Aynı zamanda bu yapılan stratejik hataların sonrasında,
iktidar erken seçim yapabilecek Meclis çoğunluğunu elde edebilmek için başka siyasi
manevralara tevessül edebilir. Konuşurken bunlara vesile olabilecek dilden uzak durulması
gerekir. Yeni anayasa değişikliğine kapalıyız, erken seçim eğer ihtiyaçsa, Sayın
Cumhurbaşkanı’nın zaten böyle bir yetkisi vardır, ne zaman isterse yapabilir ve Recep Tayyip
Erdoğan elimizdeki anayasaya göre bir daha Cumhurbaşkanı adayı olamaz denilir. Bu denildiği
zaman bir daha Cumhurbaşkanı adayı olmak için yapılmış bütün stratejik planlamalarda
akamete uğrar. Ama ‘Ben bu boşluğu sana veriyorum, siz istediğiniz planlamayı yaparsanız’
derseniz, bu iktidar; Sayın Cumhurbaşkanı’nı ömrünün sonuna kadar cumhurbaşkanlığı
makamında oturtmak için her türlü müdahaleyi meşru hale getirebilir.” değerlendirmesini yaptı.
“HERKES MİLLETVEKİLLERİMİZE GÖZ DİKMİŞ”
AK Parti’nin, İYİ Parti’den milletvekili transfer edeceğine yönelik iddialar hatırlatılan Dervişoğlu,
“Bunlar üretilen şeyler de olabilir. Bu tür gidiş gelişleri meşrulaştırmak adına, stratejik
planlamayla ortaya atılmış tevatürler de olabilir. Bu sadece İYİ Parti’den bir yere gidecek olan
milletvekillerini kapsamıyor. O iştahı kabartırsanız muhataplarımıza o stratejileri oluşturma
imkanı tanırsınız. Herkes İYİ Parti’nin milletvekillerine gözünü dikmiş. Bu zamana kadar
partimizden ayrılan bir tek milletvekili için dahi olumsuz bir şey söylemedim. Kişilerin siyasi
tercihleridir. Biz ülkemiz için siyaset yapıyoruz. Dolayısıyla kendi geleceklerini ve ikbal
kaygılarını, ülkenin önüne taşımış insanların irade beyanlarıyla uğraşacak bir durumumuz yok.
Ama bu imkanı kullanılabilir hale getirmekten azami ölçüde uzak durmaya gayret sarf ediyorum.
Dediğinizden çıkan sonuç şu; biz muhalefet olarak Sayın Cumhurbaşkanı’nın manevra alanlarına
tıkadıkça, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde meclis aritmetiği ile oynayabilecek ve o nitelikli
çoğunluğu yakalayabilecek bir takım planlamalar yapılabilir diyoruz. Bunu düşünüyor olmamız
demokrasimiz açısından son derece kötü bir durumdur, geleneklerimiz açısından çok kötü bir
durumdur, milletvekillerinin onur ve şahsiyetleri açısından son derece kötü bir durumdur. Çünkü
bu olup ve bitenler bütün değerlerimizi tartışmaya açar. O sebeple biz sorumlu bir dil kullanarak
doğruları, doğru bir biçimde kamuoyuyla paylaşmaya çalışıyoruz. Doğruyu yanlış birisi telaffuz
ederse doğru eğilir ve bükülür. Yanlış bir durumu da doğru bir adama söyle ettirirseniz ve o
doğru kişilik yok olur. Biz bu pencereden bakarak, doğruları doğru bir üslupla doğru bir
pencereden ifade etmeye gayret sarf ediyoruz. Ve söylemlerimizin de bir gerginlik
yaratmasından azami ölçüde uzak durmaya çaba sarf ediyoruz.” şeklinde konuştu.
“KAYYUM TARTIŞMALARI: “SARAY, UZATILAN ELİN NEYE MAL OLDUĞUNU GÖRÜMÜŞ
OLABİLİR”
AK Parti’nin DEM Parti ile anlaşacağı söylemleri üzerine kayyum tartışmalarının gündem geldiği
hatırlatılan Dervişoğlu, “DEM’e uzatılan elden sonra zannediyorum ki saray değişimi, o uzatılan
elin neye mal olduğunu görmüştür. Dolayısıyla bir mesaj vermek ihtiyacı hissetmiş olabilir. Bu
niyetlerinin farklılaştığı anlamına da gelmez. Bu alanı doldurabilecek yeni stratejiler düşünceden
eyleme elbette ki geçirilebilir. Dolayısıyla o duruma bakıp böyle bir sonuç çıkarmanın çok doğru
olduğu kanaatinde değilim ama hem ben hem partim kayyuma karşıyız. Demokratik hak ve
hürriyetlerinin doğru bir biçimde kullanılmasının önünü kesen bir şey. Ama bu hükümetin iş
başına geldiği günden beri de sürekli yaşanılan bir durum. Eğer bir belediye başkan adayını
Kandil’de belirler, seçime sokarsınız; ondan sonra da bunun terörle iltisakına istinaden onu
görevden alır, yerine hukukun yapması gerekeni yapmayıp işin idareye bırakarak, belediye
meclisinin içinden bir belediye başkanı seçme imkanı dururken; vali atamak, kaymakam atamak
ya da işte bir idari görevliyi o makama atamak çok doğru bir şey değil.” değerlendirmesini yaptı.
“DEM’E SÖYLEM AVANTAJI SAĞLIYOR”
Türkiye’de iktidarın topluma karşı kendini tanımlama ihtiyacı duyduğu zaman kayyum
atamalarının devreye girdiğini savunan Dervişoğlu, “Bugün de öyle bir ihtiyaç hasıl oldu. Bu
pencereden bakarak bu uygulamaya gittiler. Bu yeni bir uygulama değil. Mahkeme kararı
olmadan belediye başkanının görevden alınması, onun yerine valinin ya da bir kaymakamın ya
da bir mülki görevlinin atanması kabul edilebilir bir şey değil. Ama bu DEM’e de siyasi sahada bir
söylem avantajı getiriyor. Devletin böyle bir hakkı terör örgütleriyle iltisaklı yapılara tanımaması
gerekiyor. Doğrusunu isterseniz uygulama yanlış. Yine istifadeye yönelik atılmış adımlar olarak
telakki ediyorum. Hakkari’ye kayyum atandığında da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığım
grup konuşmasında o kararı eleştirdim. Suç varsa elbette ki o suçun cezalandırılacağı yer
mahkemedir ama vatandaşta şöyle bir hissiyat da yaratmaya çalışıyorlar; terörle ilişkili olanlar
bilerek belediye başkanlıklarına getiriliyor, Yüksek Seçim Kurulu buna müsamaha gösteriyor, o
zaman bir yasal düzenlemeye de ihtiyaç duyulabilir denilebiliyor. O zaman hakkında soruşturma
açılması muhtemel herkesin adaylığına engellerseniz, o istibdat rejimini de beraberinde
getirebilir. Siz yere talip olursunuz, sizin hakkınızda bir terör soruşturması başlatılabilir -ki bu
iktidarın bu yöndeki sabıkaları ziyadesiyle fazladır. Yargıya olan müdahalesi, iddianameler
tanzim edilirken iddianamelere olan ve müdahaleler… Bunlar basına yansımış şeylerdir. Örneğin;
bir savcı dava açabilmek için cumhurbaşkanından icazet tanınmayı beklemektedir. Ya da bir
mahkeme bir kararı vermeden önce Cumhurbaşkanlığı’nın emir ve talimatlarını beklediğini
hissettirmektedir. Adalet zedelenirse toplumda zedelenmeyen bir müessese kalır mı? Bunun adı
eskiden kayyumdu, şimdi geçici olarak görevden alma diye tarif ediyorlar. Belediye başkanınızı
geçici olarak görevden alıyorlar, yerine getirdikleri kişiyi de kalıcı olarak belediye başkanı olarak
atıyorlar. Bunların demokratik teamüllerde karşılığı olmayan işler olduğunu ifade etmek lazım.