Yeni Yol Grubu, Grup Başkanvekili Selçuk Özdağ TBMM Genel Kurulunda Yeni Yol Grubunun Önergesi üzerine aldığı söz hakkında yaptığı kürsü konuşmasında, “Ülkemiz siyasi tarihi, siyasi literatür ve konuyla ilgili tarihçiler açısından her yönüyle bir laboratuvar gibidir. Eleştiriden öteye nerdeyse kavgalara varan tartışma ve uygulamalara şahit oldu bu ülke. Dişe diş mücadele eden siyasi aktörlerin bugünden farklı olarak siyasi nezaketlerini bir yere kadar muhafaza ettiklerini de biliyoruz. Her dili şiştiğinde ya da canı istediğinde rakip siyasetçilere ve hatta vatandaşlara had bildirip hakaret eden bir devlet insanı modeli bu son yıllara kadar ne gördük ne de duyduk. Siyasi eleştiriler bir yere kadar tolere edilebilir ama aslı astarı olmayan bir konuda iftira ve özellikle de milletimize hakaret içeren söylem ve ithamlar maalesef bu son dönemin alameti farikası olmuştur” dedi.
Konuşmasının devamında Özdağ, “Mesela vatandaşlarımıza yönelik sürtük, çürük, ezik, hain, ajan gibi söylemler bir siyasetçiye hele ki ülkenin cumhurbaşkanına birileri yakıştırsa da bizler asla yakıştırmadık, yakıştırmayız da. Uzunca bir süredir adamına ve mensubiyetine göre işleyen hukuk, artık biat edenler dışında herkese sopa gösteren bir giyotine dönüştürülmüştür. Bugün hukukun üstünlüğü, yargının tarafsız ve bağımsız olduğu konusu sadece iktidar mensuplarının, sözcülerinin ve özellikle de adalet bakanlarının ağzında retorik bir söylem olmaktan öteye geçmeyen lakırdılardır. Bunun böyle olmadığını en iyi kendileri biliyor. Biliyor bilmelerine de bunu söylemeye ne dirayetleri var ne de siyasi omurgaları… Varsa yoksa diyalektik, retorik ve kendilerinde olan tüm özellikleri muhalefete ihale eden genel geçer, beylik grup ve parti konuşmaları… Bugün AK Parti Genel Başkanı eski defterleri karıştıran bir tüccar gibi geçen yüzyılda yaşanılan meseleleri bugüne taşıyor. Atatürk’e bir şey demek konjonktüre uygun düşmediği için İsmet İnönü’yü eleştirerek tek parti uygulamalarından örnekler veriyor. Niçin bunu yapıyor peki? Çok basit: Bugün yani 21. Yüzyıl dünyasında, kendi tek parti uygulamalarını perdelemek, gözlerden kaçırmak için… 1960 ve 1980 askeri darbelerine atıf yaparak darbelere ve darbeci cunta zihniyetine lanet okuyor.” ifadelerini kullandı.
Selçuk Özdağ, sözlerini şöyle sürdürdü; “Kurunun yanında yaş da yakmayı iktidarlarının devamı için gerekli gören bu zihniyetin 12 Eylül darbecilerinden bir farkı kaldı mı? Hatta lanet okudukları 28 Şubat zihniyetinin devamı olduklarını eski serçe parmağı ortakları itiraf etmemiş miydi? Bu arkadaşların darbeci Kenan Evren’in yönetim biçimine olan hayranlıkları zaman zaman medyaya yansıdığında bu sözlerini inkâr ettiler mi? Hayır. Bu anlayışın, 12 Eylül anayasasının işlerine gelen antidemokratik hükümlerine mal bulmuş mağribi gibi sarılmaları neyin yansımasıdır? 12 Eylül cuntacıları karşısında dik durmadık eğilmedik diyen Erdoğan’ın iktidarda olduğu yıllarda Kenan Evren’e olan hayranlığını bilmeyen var mı? Kenan Evren ve Erdoğan, 1998 yılında Mehmet Ağar’ın oğlunun nikah töreninde karşılaştıklarında: Evren nikah şahidi, Büyükşehir Belediye Başkanı olarak da Erdoğan nikah kıymış ve Büyük Kulüp’te gerçekleşen nikahı gazeteler: “Büyük Kulüp’te büyük buluşma!” diye sunmuşlardı.
Aralarında geçen sıcak konuşma Erdoğan’ın; Ahh Paşam Ahh, Sizin zamanınızda ben olacaktım ki Belediye Başkanı… Neler neler yapar… Sizin desteğinizle İstanbul’u uçururdum!.. ” devam etmiştir.
“Cunta dediğimiz şey: yönetime kuvvet kullanarak el koymaya teşebbüs eden askerî ya da siyasi grubu ifade eder.”
Bunları niye anlattım. Bakınız enfekte edilmiş siyasetimizin panzehiri arşivdir. Bugün yaşadıklarımızın geçmişten gelen kodlarda saklı olduğunu anlatmak için hatırlattım bunları.
Birkaç gündür gündemi işgal eden iktidarı da hayli kızdıran Cunta söylemi de aslında iktidarın en onulmaz yarası olan takiyye siyasetini açık etmiştir.
Can evinden vurulmuştur. En iddialı olduğu yerden ummadığı bir darbe almıştır. Takke düşmüş kel görünmüştür. Cunta söyleminden niye bu kadar rahatsız olduklarını hala anlayabilmiş değilim. Cunta dediğimiz şey: yönetime kuvvet kullanarak el koymaya teşebbüs eden askerî ya da siyasi grubu ifade eder. Cunta yönetimleri: Düşüncesini ve fikrini beyan eden, gazetecileri, akademisyenleri, yazar ve sanatçıları ve sıradan vatandaşları fişler, tehdit eder, gözaltına aldırır, hapse atar, ekonomide saçma sapan uygulamaları hayata geçirir, dış politikada kafasına göre tavizler verir, vatandaş da kim oluyor ki, onların bir önemi yok der, yargı sopasını vatandaşın tepesinde sallandırır, yandaşlarına imtiyazlar ve iltimaslar sağlar, hesap vermemek için sayıştay gibi devlet kurumlarını bypass eder, ajans, vakıf, fon gibi paralel yapılar kurarak milletin vergilerini nasıl ve kim için harcadığını gizler, anayasal hakkını kullanarak hak arayan protesto eden vatandaşlarını hain ve düşman ülkelerin ajanı, işbirlikçisi ilan eder, ülkelerini polis ve istihbarat devleti yapar, binlerce korumayla gezer ve ayarlanmış kişiler dışında halkının arasına çıkamaz. Belli bir bürokratik gurup ile seçilmişleri ikinci plana atar, seçimleri maniple eder, siyasetçileri hukuksuz bir şekilde cezaevlerine atar, çoluk çocuk demeden kendi vatandaşlarını siyasi yasaklı yapmak, okullarından atmak için yargıya ve kurumlara talimat verir, devlet imkanlarını, hazinesini, yargısını, medyayı kendi lehine ama halkının aleyhine kullanarak propaganda yapar. Dolaysıyla siz niye alınganlık gösterdiniz ki?”
“Halbuki sizler maşa kullanmakta da pek bir mahirsiniz.”
Konuşmasının sonunda Başkanvekili Özdağ, “Gençlerimizin, evlatlarımızın, hakkını aramak için seslerini yükseltmesi karşısında vatandaşların hak aramasını kendisine yapılan bir başkaldırı olarak görmekte, dolaylı dolaysız yol verdiği resmi ve gayrı resmi kişiler eliyle vatandaşlarımızın hedef gösterilmesine ve tehdit edilmesine sessiz kalmaktadır. Maalesef iktidarın, büyük bir soğukkanlılıkla yol verdiği belli olan her dönemin kullanışlı aparatlarına Türk milletini ve çocuklarımızı tehdit etmekle görevlendirdiklerini görüyoruz. Sabah akşam ekranlarda sağa sola had bildirip millete sopa sallayan bu güruh, kanun ve hukuk size dokunmayacak sözü verildiği için çok rahat ve kendilerinden de hayli emin bir durumda ekranlarda boy göstermektedir. İktidar günden güne güç kaybedip halkta bir karşılığı kalmadıkça kimine hükümet havucu ama daha çok da “devlet sopası” ile korkutarak ömrünü uzatmaya çalışmaktadır. Müflis bir tüccar çaresizliği ile eski defterleri karıştırmakta, hak hukuk talep eden gençlerimizi söz konusu bu karanlık kişiler marifetiyle; not ediyoruz, fişliyoruz, iktidar değişse bile hiçbir yerde çalışamaz aç kalırsınız şeklinde tehdit ettirmektedir. TV ekranlarında muhalif cellatlığına soyunan, bunu yaparken de yüksek perdeden devlet hamaseti ve dürüst gazeteci pozları verenlerin bu gücü kimden ve ne sebeple aldığı bellidir. Anayasal hakkını kullanıp fikrini beyan eden, bir duruş sergileyen sanatçılar, iş insanları, sivil toplum mensupları, akademisyenler, gazeteciler, sosyal medya kullanıcıları, üniversite öğrencileri hasılı evlatlarımız, gençlerimiz gelecekleri ile, rızıkları ile tehdit edilmekte ve işlerinden atılmaktadır. Kamuoyun tarafından yakından bilinen belli bazı kişilerin ekranlardan vatandaşlarımızı hedef gösterip tehdit etmelerinin yarattığı hukuksuz ve güvenliksiz Türkiye algısının tüm boyutları ile ele alınarak irdelenmesi, mevzu uygulamaların engellenmesi ve sorunların çözümüne yönelik yasal ve siyasi adımların atılması ülkemizin en ciddi meselelerinden biri olup, atılacak adımların ivedilikle uygulamaya konulması büyük önem arz etmektedir.” diyerek konuşmasını sonlandırdı.
