İYİ Parti lideri Müsavat Dervişoğlu TBMM Grup Toplantısında gündemi değerlendirdi. Dervişoğlu şöyle konuştu:
“Büyük Atatürk’ü ebediyete irtihalinin 86. yılında hep birlikte andık. Ancak O’nu anmakla, anlamak arasındaki mesafe hala çok büyüktür. Ama emin olduğum bir şey varsa,
Daima O’nu anlamaya çalışan Cumhuriyet çocukları olduğumuzdur.
O’ndan öğrendiğimiz ve anladığımız şeylerin başında da “Türk olmak” vardır.
Bizlere bunu Büyük Atatürk öğretti!
Çünkü O,
Türklüğü yüzyıllar süren uzun uykusundan uyandırandır.
Türk’e bir vatan ve yeni bir devlet,
Hürriyet ve ülkü,
Gurur ve şan verendir.
Türklüğü elbette Atatürk var etmemiştir.
Ama Türklüğün tarihteki son varoluş mücadelesini o muzaffer eylemiş,
20. asırda Türklüğü tariflemek şeref ve kudretine “O” sahip olmuştur.
Bize yeni bir yaşam biçimi,
Toplum olma bilinci ve yeni bir yönetim şekli vermiştir.
Çünkü asırlar boyunca, dünyanın şartları kökünden, kesin olarak değişirken
O yeni şartlara göre uygun hareket edilmediğinden ve edilemediğinden
Biz bir imparatorluk kaybetmiştik.
Kaybettiğimizin farkına vardığımızda ise iş işten geçmişti.
Çoktan değişmiş olan Yeni Dünya’nın en büyük kuralı şu idi:
Ne ekonomik ne de siyasi hiçbir karar, hiçbir eylem,
Ne kısa, ne de uzun vadeli hiçbir plan,
Bir kişinin iki dudağından çıkacak söze bırakılamazdı.
Hür bir millet olmak için, hür fertler olmak gerekiyordu.
Ayırmadan, kayırmadan,
Şahıslara ve keyfiyete mahal bırakmayacak şekilde,
Etnik kökene, dine, mezhebe ve bölgeye bakılmaksızın,
Tüm vatan sathında, aynı kanunla yönetmek icap ediyordu.
Devleti millete, milleti de fertlere aracısız şekilde bağlamak gerekiyordu.
Ferdin adı, Türk’tü.
O millet Türk milleti idi.
İşte Cumhuriyet bu yüzden kuruldu…
Şimdi 86 yıl sonra geriye dönüp baktığımızda
O’nu anmaktan çok anlamaya dönük ihtiyacımız,
Bu yüzden her şeyden çok daha önemlidir.
O’nun naçiz vücudunun toprak olmasıyla
O’nun en büyük emanetinin;
Türkiye Cumhuriyeti’nin var olması da buradan geçmektedir.
İşte bu kürsüyü kullanabildiğim müddetçe ben bunu anlatacağım.
Bunun için savaş verecek,
Ve bunun için son nefesimize kadar mücadele edeceğiz.
Değerli dava arkadaşlarım.
Bugün içinde bulunduğumuz hal ve gidişat,
Yalnızca 86 yıl önce bu dünyadan göçüp gitmiş o naçiz vücuda karşı yapılan
Hain ve menfur saldırılardan ibaret değildir.
Türk milleti telafisi mümkün olmayan bir yere doğru götürülmektedir.
Kısa ve öz ifade edeyim:
Büyüyoruz diyecekler ve bizi küçültecekler.
Bakınız,
Önce sistemi değiştirdiler,
Egemenliği Türk milletinden aldılar.
Hem de Türk milletinin çoğunluğuna onaylatarak yaptılar bunu.
Adına Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi dediler,
İstikrar dediler, “büyük devlet böyle olur” dediler,
Neticede: Türk milletinin kaderi ve iradesi,
Bir faninin kaderi ve iradesine hapsedildi.
Türk devletini küçülttüler, Cumhur İttifakı devletini ise büyüttüler.
Sonra Türk milletinden egemenliğini almak yetmez,
Onu çoğunluk olmaktan da çıkartmak gerekir dediler.
İşte yıllardır yaptıkları nüfus mühendisliğinin amacı buydu.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını can evinden vurdular,
Çünkü hırsız içeride olunca, kapı zaten kilit tutmayacaktı.
Sınırları açtılar, din kardeşlerimiz dediler,
Türkiye büyük ülkedir, büyük nüfus gerekir dediler,
Şimdi milyonlarca soyu sopu belirsiz insan,
Bizi kendi vatanımızda çırak çıkarmaktadır.
101 yıllık Cumhuriyet tarihi boyunca
Türlü biçimlerde uygulanmaya çalışılan aynı oyunu oynuyorlar.
Açıkça Türk’ün vatanını kesip biçmenin
En kurnaz yöntemlerini uyguluyorlar.
Bir koyup üç alacağız diyecekler.
“Bölgemizin patronu olacağız” diyecekler.
“Süper güç olacağız” diyecekler.
Dün “demokrasi” getiriyoruz diyerek,
Demokratik açılımla yapmaya çalıştıkları şeyi,
Bugün, “Büyük Türkiye’yi” kuruyoruz diye yapacaklar.
Emin olun o an gelip, ete kemiğe büründüğünde,
Biz çoktan küçülmüş olacağız.
Ne hürriyet kalacak geride,
Ne Cumhuriyet.
Ne Türk milleti kalacak geride,
Ne de egemenliğimiz.
Bugün ağır ateşte pişirdikleri şeyin özünde,
Ortağı ve eş başkanı olmakla gurur duydukları
Büyük Ortadoğu Projesi’nin bu safhasında,
Normalleşmeden, yeni anayasaya,
“Devletin ülkesi, milleti olmaz” hadsizliğinden,
Terörist başını Meclis kürsüsüne davet eden delirmişliğe kadar her şey,
Sınırlarımızın hemen dibinde,
ABD, İngiltere ve İsrail’in talimatlarıyla,
İki sipariş devletin hamiliğini yaptırma planlarıyla ilgilidir.
İçeriye Misak-ı Milli; dışarıya da tekmil vererek yapacakları değnekçiliği,
Daha şimdiden üstün hizmet madalyası gibi yakalarına takmış anlatıyorlar.
İşte bunun adına “Büyük Türkiye” diyorlar,
Bunların ağzından “büyük” sıfatını duyduğunuz an, bilin ki Türkiye küçülmektedir.
Ve 101 yıl önce bize armağan ve emanet edilmiş olan
İstiklal ve Cumhuriyetimizi kaybetmek üzereyizdir.
Oyunun Türkiye’deki oyuncularının kimler olduklarını da çok iyi biliyorsunuz.
Başrollerde “iç cephe dedikleri” şey vardır.
İktidar adına malum saray mukimi,
Türk milliyetçiliğinden sorumlu malum bir devlet bakanı,
Ana muhalefet adına malum bir genel başkan,
Kandil’deki gedikli teröristler,
İmralı’daki terörist başı,
Onların Metropol sözcüleri malum eş başkanlar…
İşte iç cephe ve mahdumları bunlardır.
Bu “eş başkanlar” ve yardakçılarına da iki kelam etmeden geçmeyeceğim.
Bu büyük milletinin huzurunu, toplumsal barışını,
Etnik siyasetle zehirlemeyi kendilerine görev sayan,
Türkiye’nin menfaatlerinin aleyhine olan her şeyin işbirlikçiliğine teşne olan,
Kayyım gibi hukuksuz bir süreci,
Seçmen iradesinin gaspını bile özünden kopartıp,
Kirli siyasetlerine ve maksatlarına alet edip,
Cumhuriyete olan bitmeyen kinlerini,
Türk milletinin anlamına ve birliğine olan düşmanlıklarını,
Cumhuriyet düşmanlarını kutsamak üzerinden,
Dağda silahla, ovada tehditle her fırsatta dile ve eyleme döken bu alçaklara,
Geçmişte ne yapıldığını, şimdi ve gelecekte de ne yapılacağını hatırlattığımızda
Ses, bambaşka bir yerden geldi.
Bilinsin ki,
Cumhuriyet düşmanları nasıl yargılandılarsa, ne yaşadılarsa,
Cumhuriyet düşmanlarına çanakçılık yapanlar da öyle yargılanacaklardır.
Öyle muamele göreceklerdir.
Bu devletin anayasası ile kurulmuş baroların arkasına sığınarak,
Bu ülkeye düşmanlık yapanlara tekraren söyleyeyim:
Türk yargısı kararlarını Türk milleti adına verir.
Ona hasım olanların mahkemedeki yeri bellidir.
Şeyh Sait gibi sanık sandalyesidir
Seyit Rıza gibi sanık sandalyesidir.
Bizim savunduğumuz şey Cumhuriyet’tir
Uğruna öleceğimiz şey de Cumhuriyet’tir.
Mahkemedeki sandalyemizin yeri bellidir.
Şimdi bana söyleyin,
Sizin yeriniz neresidir?
Yüce Türk milleti yazan imza satırı mı?
Yoksa hükmün verildiği karar satırı mı? göreceğiz bakalım!
Büyük Türk milleti,
Bugün yaşadığımız elim ve vahim vaziyette
İki hususa dikkat çekmek isterim:
Bu iki husus,
Direncimizin nasıl kırıldığına,
Bizi nasıl savunmasız kıldıklarına ilişkindir.
Birincisi şudur:
Türk vatandaşları
Devletinden ve milletinden uzaklaştırılmaktadır.
Yokluk ve yoksulluk içerisinde bırakılıp,
Anayasal hakları elinden alınmaktadır.
Yani ne parasız eğitimden,
Ne de sağlık hizmetinden yararlanamamaktadır.
Barınamamaktadır.
Can korkusu,
Namus kaygısı duymaktadır.
Bu perişanlık içerisinde de
Bir cinnet haline itilmektedir.
Bilerek ve isteyerek yapılmaktadır bu.
Çünkü sonunda kalkıp diyeceklerdir ki
“Katiller hapse girsin” diyorsanız,
“Sapıklar yakalansın” istiyorsanız,
“Bize daha fazla yetki verin!”
“Bizi bir kere daha seçin”,
Ama önce şu yeni anayasaya evet deyin diyecekler.
Ne kadar tanıdık bir senaryo değil mi?
İsimler ve aktörler değişse de,
11 Eylül 1980 gecesine kadar kan dökülmesine müsaade edenler de,
Aynı şeyi yapmışlardı bizim nesillerimize.
Kimimizi sağa, kimimizi sola dizdiler,
Kimimizi mezara, kimimizi mapusa düşürdüler.
Onlarsa en büyük makamlara geldiler.
Direncimizi kıran ve belki daha tehlikeli olan ikinci husus da şudur:
Türk kimliğini, Türk vatandaşlığını
“Etnik” bir kimlik gibi yeniden inşa etmek istiyorlar.
Türk milliyetçiliği, 200 yıldır verdiği muasırlaşmak mücadelesinde
İlk defa bu kadar parçalara ayrılmış haldedir.
Bu hal normal değildir!
Bu hal ancak, onu parçalı etkisiz ve dirençsiz kılmak isteyenlerce desteklendiği için
mümkün olabilecek bir haldir.
Bu parçalılık Türk milliyetçiliğinin direncini azaltmaktadır,
Propaganda aygıtları eliyle sinerjisi eritilmektedir.
Mücadele etmesi gereken tek yer olan saray rejimi yerine,
Saray rejiminin işaretlediği çıkmaz sokaklara sürüklenmektedir.
Buradan,
Yüreğinde vatan ve millet sevgisi yatan
Tüm vatandaşlarıma sesleniyorum!
Bilinmelidir ki,
Biz başıboş göçebeler değiliz,
Biz dünyanın dört bir yanında binlerce yıldır devletler kurmuş bir milletiz,
Biz Cumhuriyet nişanını 101 yıl önce kazanmış onur ve akıl sahibi yurttaşlarız!
Bizi devletsiz ve vatansız kılmak için durmadan çalışan bu iktidar çetesini alt edemezsek,
Onun yarattığı büyük problemleri çözecek mertebeye de erişemeyiz.
Bu yıkım projesi de işte o zaman başarıya ulaşmış olur.
15 Temmuz kalkışmasıyla hedeflenen istibdat rejimini,
Olağanüstü hal eliyle getirdikleri yeni sistemle,
Bizzat kendilerinin dayattığı bilinen bir gerçekliktir.
Araçlarla amaçlar yer değiştirdiyse,
Şimdi de sarayın bindirilmiş kıtaları olan sözde göçmenleri,
Bu kaçak sürülerini, onların istediği gibi Türk’ün dengi kabul edersek,
Çok daha büyük bir tuzağın içine düşeceğiz.
Yüz defa düşünüp, bir kere hareket etmeliyiz.
Emin olun karşımızda şeytanla aşık atanlar bulunmaktadır.
Kısaca kimliğimizi, benliğimizi, vatanımızı savunurken,
Onları Türk vatanına sokanların büyük ihanetine payanda olmamalıyız.
İstiklali düşünürken, İzmihlal tuzağına düşmemeliyiz.
Emin olun ki, bir gün size, “Haydi aslanım” diyenler olduğunda da,
Bu tehlike mevzubahis olacaktır.
Burada da Büyük Atatürk’ün yaptığı uyarıyı anlamakla yükümlüyüz:
“Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir. Türk milleti millî birlik ve beraberlik içerisinde
güçlükleri yenmesini bilmiştir. Çünkü Türk milletinin elinde ve kafasında tuttuğu meşale,
müspet ilimdir.”