Ercan, Ergenekon ve Balyoz kumpası mağduru Çiçek ile Belen’de panelde konuştu

GÜNDEM

Cumhuriyet Halk Partisi eski Gençlik Kolları Genel Başkan yardımcısı ve CHP Bursa il eski başkan yardımcısı Taylan Devrim Ercan, Ergenekon ve Balyoz Kumpası mağduru CHP İstanbul Milletvekili Dursun Çiçek ile Hatay’ın Belen ilçesinde ADD Şubesinin düzenlediği Anayasa değişikliği paneline konuşmacı olarak katıldı.

Panelde konuşan Taylan Devrim Ercan, şu sözlere yer verdi.

“Evet Türkiye referandum arifesine girmiş bulunuyor.  15 gün sonra  seçmen çok önemli bir karar için sandık başına gidecek.

Gerçekten Türkiye’de yaşanan onca sorunun, terörün,ekonomide kötü gidişin, dış politikadaki yanlış kararların ve bu kararların getirdiği yıkımların sebebi anayasadan mı kaynaklanıyor? Ya da parlamenter sistem Türkiye’nin önünü mü tıkıyor?

Sanırım bu sorun 82 anayasasından kaynaklanmıyor.114 kez değişikliğe uğrayan anayasadan nasıl kaynaklanır diye düşünmemiz gerekiyor.

O zaman sorunun temeli Atatürk’ün kurduğu meclisten,parlamenter sistemden kaynaklanıyor..! Meselenin özü Erzurum kongresinden, Sivas Kongrelerinden kaynaklı o vakit. Çünkü ulu önder gazi Mustafa Kemal Atatürk,başkanlık teklifi ile gelen mebuslara, meclisin Erzurum ve Sivas kongreleri olduğunu söylemişti.

Erzurum kongresinde *Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, bölünemez kararı sorunun sebebi olabilir mi acaba? Ya da Manda ve Himaye kabul edilemez kararlılığı mı ülkenin önünü tıkayan etken?

Milli bir kongre olması, Anadolu’da gücünü halktan alan bir siyasi otoritenin oluşması mı Sivas kongresini suçlu duruma getirmiştir?

Hepimiz çok iyi biliyoruz ki meselenin özü anayasadan yada parlamenter sistemden kaynaklı değildir. Evet 1982 anayasası antidemokratik anlayışla kaleme alındığı aşikardır.Yada Türk parlamenter sisteminde düzgün işlemeyen belirli noktalar olabilir.Ama sayın Bahçeli’nin raftan alarak önümüze koyduğu,AKP nin ise hazine bulmuş gibi üzerine atladığı yeni anayasa taslağının altında yatan asıl neden bütün yetkileri tek adamda toplama telaşesinden kaynaklanmaktadır.

Dünyanın kaç ülkesi parlamenter sistemle yönetiliyorken, başkanlık sistemine geçmiştir? Yada dünyanın gelişmiş kaç ülkesi başkanlık sistemi ile yönetilmektedir değerli arkadaşlar?

Türkiye’de yeni anayasa fikri aslında yeni değil, esas itibariyle 2007 yılında ortaya çıkmıştır.2007 yılında ‘’Yeni Türkiye Cumhuriyeti’’ isimli bir kitap yayınlandı.Kitabın yazarı CIA Türkiye masası eski şefi Graham Fuller’di. Kitapta 1924 anayasası ve o yıllarda halifeliğin kaldırılması eleştirilirken, Buna karşılık AKP den övgü ile söz edilmektedir.2007 yılında CIA şefi yeni Türkiye diyor,2017 yılında AKP yeni anayasa ile güçlü ve yeni bir Türkiye’den bahsediyor.

ABD nin ‘’Yeni Türkiye Cumhuriyeti’’düşüncesi ile AKP nin’’Yeni Anayasa’’taslağı ile hedefledikleri yeni Türkiye’nin nasıl örtüştüğü dikkatinizi çekiyor mu değerli arkadaşlar? Yeni Türkiye nasıl oluşacaktır? Yeni Türkiye nasıl kurulacaktır? Yeni bir Türkiye için yeni bir anayasa hazırlanması gerekmektedir.

Mesela 2007 ve 2009 yıllarında David Philips’in öncülüğünde,Amerika, İngiltere’nin Ankara eski büyükelçileri ve bazı Amerika’lı eski komutanların katılı mı ile hazırlanan bir raporda, terör örgütleriyle müzakere edilmesi,af çıkartılması gibi düşüncelerin yanı sıra yeni bir anayasa hazırlanması ve bu yeni anayasada Türk kelimesinin yer almaması önerilmekteydi.

Görülüyor ki Türkiye’de anayasadan rahatsız olan sadece AKP değil,batıda bir şekilde yeni anayasa için bize dayatma yapıyor. Oysa batıda anayasa dayatması savaş kaybeden ülkelerde, kazanan ülkeler tarafından gerçekleştirilmiştir. Örneğin Almanya 2. Dünya savaşını kaybettikten sonra Londra’da müttefik kuvvetlerin gerçekleştirdiği anayasa dayatmasını kabul etmişti. Yine Japon anayasası da 1946 yılında savaşı kazanan müttefik kuvvetler başkomutanı Mcartur’un talimatıyla ABD’li hukukçu subaylar tarafından kaleme alınmıştır.

Böylesine bir tabloda Türkiye bir savaşa girdi ve o savaştan mağlubiyetle ayrıldı da yeni bir anayasa dayatması mı yapılıyor batılı devletler tarafından bizlere?

Yada AKP, yeni bir anayasayı savaş kaybeden orduların başkomutanı olarak mı istiyor?

Diğer bir mesele de yeni anayasa taslağı referandumda evet oyu ile hayata geçirilirse ne gibi sorunlara çözüm olacak?

Mesela terör bir anda bitecek mi? Ya da dış siyasetteki yapılan yanlışlıklar giderilecek mi? Dibe vuran ekonomimiz hayat mı bulacak? İşsizliğin önüne geçilerek yeni iş alanları mı yaratılacak?

Dış siyasette alınan yanlış kararlar sonucunda komşu ve batılı ülkeler ile  kopma noktasına gelinen ilişkilerimiz yine eskisi gibi olabilecek mi?

AKP yeni anayasa taslağının neden gerekli olduğunu,partili cumhurbaşkanına verilen yetkilerin doyurucu açıklamasını bir türlü ne kendi tabanına nede seçmene anlatabiliyor.

Mesela din alimi kılıklı şarlatanlar ekranlara çıkarak evet diyenler melekler,hayır diyen ise şeytandı noktasına getiriyor referandumu.Eskinin vekili,yeni yetme gazeteci ekranlarda ‘’16 Nisan’ın zaferle çıkacağına dair Hadis-i Şerif var’’deme şarlatanlığını gösteriyor.

Vazifesi, topluma İslam dinini tüm gerçekliği ile göstermek olan ve toplumun yapı harcı gibi bir arada tutunmasına manevi katkı koymak olan din görevlileri camiye siyaset sokarak, evet propagandası ile vatandaşlar arasında ayrım yaparak kin ve nefreti körükleyen hallerini izliyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının ‘’PKK,FETÖ,HDP,IŞİD hayır diyor onun için evet diyoruz’’diyerek toplumu bu şekilde ikna etmeye çalıştıklarına şahit oluyoruz.

Oysa Oslo’da PKK ile masaya oturan AKP idi. Dolmabahçe görüşmelerini HDP li vekiller ile AKP li bakan ve vekiller gerçekleştirmişti. PKK lı teröristler Kandil’den

Habur’a indiğinde teröristin ayağına seyyar mahkeme götürün talimatını veren AKP li Adalet Bakanıyıdı.HDP li vekiller bebek katili Apo’nun mektubunu Diyarbakır meydanında platformlar kurarak okumalarına izin veren AKP idi. Orduyu kışlaya,polisi karakola hapseden,TSK nin operasyon yetkisini elinden alarak valilere veren AKP idi.

2002 yılından 17-25 Aralık olaylarına kadar cemaati besleyen, büyüten, devlet içinde kadrolaşmasını sağlayan AKP idi.

Cemaatin 2010 yılında devlet kurumlarını çökerterek ele geçirmelerinin önünü açan AKP idi.2010 referandum ile 15 Temmuzun gerçekleştiğini biz unutmadık hala değerli arkadaşlar.

Türkçe olimpiyatları adlı tiyatro gösterisine kabine olarak katılan AKP idi.AKP li belediye başkanları Fetöye methiyeler düzüyor,valiler düğmelerini ilikliyor,AKP nin ağabeyleri Fetö için büyük şahsiyet diyerek göz yaşı döküyor,AKP nin kurucusu Tayyip Erdoğan bu hasret bitsin diye okyanus ötesine mesajlar yolluyordu.

PKK ile iş birliği yaparak suç işliyorsunuz, HDP ile yaptığınız Apo pazarlığı ile vatana ihanet ediyorsunuz, iktidara geldikten sonra ordudan atılması belirlenen cemaat subayları lehine şerh verip onları koruma altına alarak devletin altına dinamit döşüyorsunuz dediğimizde,bizleri hainlikle suçlamışlardı.

Bugün yaptıkları günahların telaşesi ile HAYIR diyenleri dünkü ortakları ile aynı kefeye koymaya çalışıyorlar.

Oysa AKP seçmeni evet kampanyası karşısında doyurucu bilgiler alamıyor, ikna noktasında kafalarında bin bir soru işareti dolaşıyor.

Bir yandan bu süreçte terör örgütleri ile kararlılıkla mücadele edeceğiz diyerek HAYIR verenleri terörist olmakla suçluyorlar, diğer yandan da sözde Kürdistan’ın paçavralarını Türkiye’nin başkenti Ankara’da, ve Türkiye’nin kalbi İstanbul’da göndere çekme aymazlığında bulunuyorlar.

Bunlar olurken de kardeş ülke Azerbaycan’da devlet başkanı Aliyev eşini birinci yardımcısı olarak ilan ediyor.

Mecliste yeni anayasa tasarısı görüşmelerinde gizli oylamada cemaat yaftalı vekillerin nasıl açık oy kullandıklarını, kullanmadıkları pullar ile nasıl poz verdiklerini, cumhuriyet yıllarını nasıl esaret dönemi gördüklerini,anayasanın ilk dört maddesi değiştirebilinir diyenlerin,cumhuriyete,kuruluş felsefesine nasıl baktıklarını,hangi akıl ile zorları olduklarını görebiliyoruz sanırım.                         Öylesine bir akıl tutulması ki bu süreç, Türk ordusunu alıyor taaa Suriye’ye kadar götürüyor. Yetmiyor AKP iktidarına Şam’da Emevi camisinde Cuma namazı kılma hayali yaşatıyor. Yetmiyor Türkiye’nin toprak bütünlüğü için Suriye’de Işid ve PYD terör örgütü ile savaş verdirmeye götürüyor.

AKP li vekiller Erdoğan’ı başkan yapmak için TBMM ni savaş alanına çevirirken AKP nin yanlış dış politikası yüzünden Türk Milletinin evlatları Suriye’de can veriyor,şehit oluyor.

2012 yılında Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘’En kısa zamanda Şam’a gidip Emevi camisinde Cuma namazını kılacağız’’sözlerini hatırlamayan yoktur sanırım. Bu sözün üzerinden tam 5 yıl geçmesine rağmen Şam’da Cuma namazı kılmak yerine Suriye’de şehit olan Mehmetçiklerimiz için neredeyse her gün cenaze namazı kılıyoruz değerli arkadaşlar.

Suriye’deki iç savaş ve AKP nin yanlış dış politikası sonucu iki ülke arasındaki krizin en büyük faturası maalesef Hatay’lılara kesildi değerli arkadaşlar. Türkiye’nin en verimli ovalarından birisi olan Amik ovası,Hatay’ın ekonomik yükünü çeken kentin dinamosu konumunda iken ve bereketli ovada yetişen ürünler ile Hatay ekonomisi derin bir nefes alıyorken,bugün Hatay’lı çiftçi can çekişiyor,ayakta kalmanın mücadelesini veriyor.Yanlış politikalar yüzünden Hatay’lı üreticinin en büyük pazarı olan Suriye maalesef kapılarını Hatay’a kapatıyor değerli arkadaşlar.

Hatay böylesine bir kriz ile bugüne kadar hiç karşılaşmadı, Hatay halkı bu kadar sıkıntılı süreçten geçmemişti.Sanayicisinden nakliyecisine, ithalatçıdan ihracatcısına, turizm sektöründen tarım sektörüne varıncaya kadar böylesine dibe vurma ile karşı karşıya kalmamıştı Hatay halkı.

Kredi çekip tır alan firmalar tek tek araçlarını satıyor ama yine de borçlarından kurtulamıyorlar. Kredi ile şirketini büyüten işletmeler bir bir kepenk indiriyorlar.

Bırakın yeni iş sahaları açmayı var olan kurumlar iflaslarını açıklıyorlar, yatırımcı Hatay’ın yolunu bilmiyor artık.

Kendi üreticisinin, işletmecisinin iflaslarını izleyen,zor durumlarında kılını kıpırdatmayan iktidar,konu yanlış politikasının meyvesi olan Suriye’li mülteci olunca,sonuna kadar yararlandırıyor.

Suriye’li vatandaş her sokak başına bir dükkan açarak ve devletin her türlü imkanlarından sonuna kadar yararlanarak,ağırlıklı olarak Hatay’da olmak üzere Türkiye’nin sırtına yeni kamburlar oluşturuyorlar.

Bu ülkenin evlatları El Bab’da şehit olurken, kendi ülkelerinden kaçarak Türkiye’ye gelen Suriye vatandaşı vergiden muaf olarak ve devletin her türlü imkanlarından yararlanarak iş kuruyor,para kazanıyor değerli arkadaşlar.

Diğer yandan ise İtalya 75 mülteci için referandum yapıyor,İtalya kapılarını açalım mı açmayalım mı diye…

Sanki Türkiye’yi bu noktaya bunlar getirmemişlerdi,15 yıldır ülkeyi başkaları yönetiyordu da şimdi kalkmışlar yeni anayasa taslağı kabul edilirse bütün sorunlar bitecek,Türkiye uçacak iddiası ile Türk halkını kandırma yalanını söyleyerek aymazlıkta sınır tanımıyorlar.

Seçmene,tabanına doyurucu bilgi veremeyen,vicdani bir şekilde ikna edemeyen AKP,yaptıkları geri dönülmez hatalı siyasetleri ile de kuşkuları,soru işaretlerini arttırıyor seçmenin kafasında,vicdanlarında.

Bu süreçte bizlerin yapacağı toplumu kutuplaştırmadan, ayrıştırmadan AKP yi sorgulamasını sağlayacak dili kullanmaktır.

AKP, iktidarı boyuncu devletin bütün imkanlarını kullanarak,kendi sermayesini yaratmış,basın ve medyanın gücü ile yaptığı siyaseti toplum üzerinde kutsallaştırmaya çalıştı ve bunda da maalesef başarılı oldu değerli arkadaşlar. Kutsal olan sorgulanmaz, kutsalı eleştiremezsiniz.AKP tabanı Recep Tayyip Erdoğan’ı eleştiremiyor,AKP iktidarı boyunca yapılan yanlışlıklar sorgulanmıyor.           Böylesine bir yapılanmada bizler toplumu kutuplaştırmadan, ayrıştırmadan AKP ye oy veren seçmenin sorgulamasını sağlayacak argümanları kullanmalıyız.

Meselenin bir parti meselesi, kişi meselesi değil memleket meselesi olduğunu görmelerini sağlayacak dili kullanmalıyız.

AKP,bütün yetkilerin Recep Tayyip Erdoğan elinde toplanması için büyük uğraş içine girmiş bulunuyor. Ya bu sürecin getireceği baskıcı, demokrasi karşıtı tek adam iktidarına gittiğini görmüyorlar,yada görüyorlar ama umurlarında değil.

Tarih sahnesi bir çok örneklere sahiptir.

Örneğin Napolyon, Fransız ihtilalinden sonra 1792 yılında kabul edilen ve parlamenter sisteme dayanan anayasa sistemini yıkarak otoriter bir konsüllük rejimi ile Fransa’yı yönetmişti.Uzun bir aradan sonra Napolyon’un rejimi yıkılarak yeni rejim kurulmuştu.

10 Aralık 1948 yılında Fransız halkı ilk defa olarak doğrudan doğruya Cumhurbaşkanını seçecekti. Adaylardan biri Napolyon’un yiğeni Louis Napolyon’du ve oyların %75 ni alarak Cumhurbaşkanı seçilmişti. Çok kısa sürede cumhuriyet karşıtları güç kazandı. Cumhuriyetçiler bakanlıklardan, belediyelerden ve ordudan uzaklaştırıldılar.Devletin yönetim kadrolarının tamamı cumhuriyet karşıtlarının eline geçti.Hep iktidarda kalmak hevesinde olan yiğen Napolyon meclise baskı yaparak yeni anayasayı geçirmeye çalışıyor,bu sayede de uzun yıllar koltuğunu korumayı düşünüyordu.Bütün baskılara rağmen meclis yeni anayasa değişikliğini kabul etmedi.Napolyon,anayasa değişikliğini darbe yaparak gerçekleştirmişti.

Darbe sonrasında hazırlanan yeni anayasa taslağı halk oylamasına sunuldu.7.5 milyon evet,640 bin hayır oyu ile kabul edildi.

Halkın %90 nından fazlasının oyuyla kabul edilen anayasa Napolyan’a çok büyük yetkiler verdi. Bütün yetkiler tek adamda toplanıyor,tek adam istediği atamayı yapıyor,istediğini görevden alıyordu.Herkes tek adama tabi oluyordu.

O zamanlar Fransa’da herkes halkın iradesine saygı göstermeli diye bir düşünce hakimdi.

Bu kadar gücü elinde toplayan yiyen Napolyan’a bunlar bile yetmiyordu. Her verilen tavizde,güçleri daha fazla elinde toplamaya başladığı anda İmparatorluk istedi,Fransa imparatorluk ile yönetilmelidir dedi.

Bu sefer Fransız halkı İmparatorluk için sandığa gitti. Sandığa giden 250 bin seçmen hayır oyun verirken,7.800.000 kişi evet diyerek yiğen Napolyon, İmparator 3. Napolyon olarak tahta çıktı ve Fransa’yı 18 yıl demir yumruk ile yönetti.

Ne kadar tanıdık bir tablo değil mi. Bize birilerini hatırlatmıyor mu değerli arkadaşlar.

Dün Fransız halkına söylenenleri bugün bu topraklarda bize söylüyorlar.Medya ya çıkan sözde bilim insanları,gazeteciler,aydınlar demokrasi olarak sandığı görüyor, sandıktan çıkan sonuçlara saygı gösterilmesi gerektiğinin propagandasını yapıyorlar.

Sandıkta çok demokrat olanlar, insan haklarında sınıfta kalıyor, özgürlükler konusunda kademe atlayamıyor,basının iradesine ket koyuyorlar.

Bugün basın özgürlüğü konusunda neredeyiz? Özgürlükler sıralamasında hangi ülkelerin üzerindeyiz?

Mesela dünyada parlamenter sistem ile yönetilirken başkanlık sistemine geçmeye çalışan kaç ülke oldu değerli arkadaşlar?

Afrika’da Zimbabve, Gana ve Malavi parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçen ülkelerdi.

1980 den 1987 yılına kadar Zimbabve Başbakanı olan Robert Mugabe 1987 yılındaki anayasa değişikliğiyle Başkan olmuş ve Mugabe’nin diktatörlüğüyle sonuçlanmıştı.

Gana 1960 yılında düzenlenen referandum ile başkanlık sistemine geçiyor.Daha sonra Gana’da 1964 yılında iktidar partisi dışındaki partiler yasaklanıyordu.

Görüldüğü gibi parlamenter sistemden vazgeçerek başkanlık sistemine yönelen ülkelerde diktatörlük kaçınılmaz olabiliyor.

Diğer yandan parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçen bu üç Afrika ülkesinin ne geçmişi, ne siyasi ne de sosyal yapısı Türkiye’ye benzemiyor.

O halde Türkiye’yi yönetenler neden parlamenter rejim yerine başkanlık sistemine geçmek için mücadele ediyorlar değerli arkadaşlar?

Çünkü vatana ihanet korkusu hiçbir korkuya benzemez.

Diğer yandan bugün Kazakistan devlet başkanı daha fazla demokrasi için yetkilerinin azaltılmasını istiyor.

Başkanlık sistemi ile daha Güçlü bir Türkiye mesajını veren AKP, bunun içinde ABD deki başkanlık sisteminden örnekler veriyor.

Mesela yeni anayasa tasarısının 15. Maddesinde Cumhurbaşkanına bütçe hazırlama yetkisi veriliyor. Oysa örnek aldıkları Amerika yönetiminde federal bütçeyi hazırlayıp Kongreye sunmak başkanın görevidir. Ancak bu bütçe federal gelirler ve harcamalarla sınırlıdır. Her eyaletin ayrı bütçesi vardır.

Bizde hazırlanan yeni anayasa taslağında Cumhurbaşkanının,yardımcılarını atama ve onların görevine son verme yetkisi varken, yarı başkanlık sistemi ile yönetilen Fransa’da başkan yardımcılığı makamı bulunmuyor.Yine ABD de sadece bir tane başkan yardımcısı var oda başkan ile birlikte seçiciler kurulu tarafından seçiliyor.ABD başkanının başkan yardımcısını görevden alma hakkı yetkisi yoktur değerli arkadaşlar.

Yeni anayasa taslağının 13.maddesinde disiplin mahkemeleri dışında askeri mahkemeleri kurulamaz denilirken,başkanlık sistemi ile yönetilen ABD,Fransa,Portekiz, Brezilya ve Romanya’da askeri mahkemeler bulunmak tadır.

Bizde anayasa olağanüstü hal döneminde yapılmaya çalışılıyorken, bu ülkelerde ohal de anayasa yapmak yasaklanmıştır.

Mesela insani gelişme endeksine göre dünyanın en ileri 30 ülkesi içinde sadece başkanlık rejimi ile yönetilen 4 ülke bulunmaktadır. Bunlar da ABD,İsviçre,    Güney Kore ve Fransa’dır.

Özetle, ister siyasi ve demokratik ölçülere bakılsın, ister ekonomik ve sosyal ölçülere bakılsın dünyanın en gelişmiş ülkeleri arasında başkanlık rejimi ile yönetilen devletlerin oranı çok düşüktür.

AKP bir yandan iktidarda olmanın sağladığı imkanlar ile devletin bütün yetkiler ini sonuna kadar kullanırken, diğer yandan da basın ve medya gücü ile topluma bazı mesajlar vermeye çalışıyor.

Dikkat etmişsinizdir değerli arkadaşlar, bu dönemde Osmanlı her platformda ön plana çıkartılıyor, devamlı padişahların hayatlarını parlatıyorlar.

Biri var ki devamlı onun üstünden ilerlemeye çalışıyorlar. Şimdi dizisini de çektiler vatana millete hayırlı olsun.

Evet 2.Abdülhamit’i bayraktar yaptılar bu dönemde. Dillerinde 2.Abdülhamit, ekranlarda kaçıncı kuşaktan olduğu bilinmeyen torunu. Bayraktar yaptıkları Abdülhamit bile Erdoğan’ın istediği ve AKP nin geçirmeye çalıştığı,Bahçeli’ninde stepne olduğu yeni anayasa taslağındaki yetkilere sahip değildi.

Abdülhamit döneminde sadrazam ve bakanlar kurulu varken, sayın Erdoğan ne bakan,başbakan bırakıyor nede bir kabine.Abdülhamit meclisin 3/1 seçerken Erdoğan 600 vekilin 3-2 ni belirleme hakkına sahip oluyor.

Abdülhamit yargıya bile bu kadar müdahil olamazken, Erdoğan anayasa mahkemesinin 15 üyesinden 12 ni atama yetkisine sahip olacak.

Yani yeni anayasa taslağı referandumda onaylanırsa  Tayyip Erdoğan padişahla rın hanı ünvanına sahip olacak dersek haksızlık etmeyiz sanırım.

İnanıyorum ki Hatay 16 Nisan da koca bir HAYIR cevabı verecek iktidara.

İnanıyorum ki Hatay Türkiye’nin sesi olacak.

Bu noktada Hatay’ın başka bir özelliği de var değerli arkadaşlar, Hatay ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dış siyasetteki son başarısıdır.

Hatay Atatürk’ün son göz nurudur.

Geçmişte, anayurttan kopartmaya çalışanlara karşı nasıl dirençli bir cevap vermişse Hatay’lı, bugünde 16 nisan da en güzel cevabı verecektir.

Hatay direnişin adresidir, Hatay mücadelenin adıdır, Hatay tam bağımsız Türkiye Cumhuriyetidir.

Tayfur Sökmen’in vatanı, Ali İsmail’in, Abdullah Cömert’in doğduğu topraklardır.

İşte bu yüzden diyorum ki istedikleri kadar bastırsınlar, istedikleri kadar toplumu sindirmeye çalışsınlar.

İstedikleri kadar kutuplaştırmaya, ayrıştırmaya çalışsınlar bizleri,nafile.

Hatay gibi olabilirsek eğer, Hatay gibi durabilirsek eğer ne bu rüzgarlarda yıkılır, ne bunların oyunları karşısında mağlup oluruz değerli arkadaşlar.”

 

 

 

Etiketler: , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi yazın.