Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Kayseri programı kapsamında Kent Başkan Ödülleri programının ardından partisinin İl Kongresi’ne katıldı.
Gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan Arıkan, cunta tartışmalarının ülke ekonomisine zarar verdiğini belirterek bu kısır polemiklerin ülke gündemini meşgul etmesine izin vermeyeceklerini dile getirdi.
Saadet Partisi olarak günü kurtarmak değil, yarını inşa etme derdinde olduklarını ifade eden Arıkan, şunları söyledi:
“Milletin dikkatini magazinle meşgul edenlere karşı; milletin önüne gerçeği koyan bir siyaset anlayışının temsilcisiyiz. Görünürde ‘iyi niyetli’ gibi sunulan ama arka planında büyük bir tuzak barındıran bir konu daha var. İklim Kanunu meselesi.
2003’te ikiz yasaları bu iktidar imzaladı. 2004’te Avrupa Birliği yasalarına uyum sürecini bu iktidar başlattı. 2016’da Paris İklim Anlaşması’nı bu iktidar imzaladı. 2025’te, geçtiğimiz gün bu iklim kanununu bu iktidar TBMM’ye getirdi. Getirilen ‘iklim kanunun’ iklimle doğayla çevreyle alakası yok. İklim düzenlemesi için değil piyasa düzenlemesi için getirtilmektedir. Çevre kaygısıyla değil ticaret kaygısıyla dayatılmaktadır. Asıl amaç çevreyi doğayı korumak değil küresel şirketlerin ve sanayileşmiş devletlerin menfaatini korumaktır.
“SERA GAZI ÜRETİMİNDE DÜNYADA YÜZDE 30 PAYA SAHİP AMERİKA VE YÜZDE 11 PAYA SAHİP OLAN ÇİN BU ANLAŞMANIN TARAFI DEĞİL”
Küresel güçler; kendilerinden başka kimse üretsin istemiyorlar, zenginleşmesin istiyorlar. ‘Gelişmekte olan ülkeler’ diye uyduruk bir ad verdikleri ülkelerin gelişmesini engellemek istiyorlar. Bu ülkeleri, milletleri köleleştirmek istiyorlar. Sera Gazı Emisyonunda, Çin tüm dünyada %30’luk, Amerika %11’lik paya sahip. Türkiye ne kadar biliyor musunuz? Sadece %1!
Bu arada, Çin ve Amerika bu anlaşmanın tarafları değil. Hatta Trump’ın görevi aldıktan sonra çıktığı ilk anlaşma İklim Anlaşması oldu.
“BİZ YOKUZ, TÜM ARKADAŞLARIMIZLA RED OYU VERECEĞİZ!”
Gazze’de fosfor bombası kullanarak on binlerce çocuğun ölümüne neden olanların, karbondan şikayet etmeleri tam bir iki yüzlülüktür. Çocukların kadınların ölümlerine göz yumanların, ağaçları yaşatmaktan bahsetmeleri samimiyetten de ciddiyetten de uzaktır. Dünyayı en çok kirletenlerin şimdi temiz çevreden dem vurarak çevreci pozları vermeleri en büyük kirliliktir.
Biz daha kimse adını bilmezken ‘ağır sanayi’ diyen Erbakan’ın öğrencileriyiz. Kısacası biz bu iklim kanunu meselesinde yokuz! Bu yüzden haftaya bizzat Meclis’e gidip tüm arkadaşlarımızla birlikte red oyumuzu vereceğiz.
Vahşi kapitalizm ve onu besleyen sanayileşme; emperyalistleri zengin etti. Şimdi bu imtiyaz ellerinden gitmesin diye Türkiye’nin ellerine kelepçe vurmaya kalkışıyorlar. Bu iktidar, kendi seçmeninin tüm itirazlarına rağmen gözlerinin içine baka bak, bu kanunu yasalaştıracak. Bunun görülmemesi için de bizim üzerimizden bir propaganda yürütüyorlar. Çevre bize Allah’ın emanetidir. Onu muhafaza edeceğiz. Ama üreteceğiz, daha çok üreteceğiz; bu oyunu bozacağız. Bu ülkeyi, bu cennet vatanı, emperyalistlerin tuzaklarına teslim etmeyeceğiz.”
“TÜRKİYE’DE İŞ BEĞENMEMEZLİK DEĞİL VERİLEN MAAŞLA HAYAT KURAMAMA PROBLEMİ VAR”
Gençlerin umutsuz olduğunu ve bunun en büyük sebeplerinden birisinin de işsizlik olduğuna dikkat çeken Arıkan, şöyle devam etti:
“Artık ‘ev genci’ diye bir kavramımız var. Ne okuyan, ne çalışan; milyonlarca gencimizi tanımlıyor. Bin değil, 5 bin değil, 50 bin değil tam 4 milyon gencimizden bahsediyoruz. Bazıları diyor ki, ‘Türkiye’de işsizlik yok, iş beğenmeme var.’ Hayır! Biz gençlerle konuşuyoruz, dinliyoruz. Mesele iş beğenmemek değil; verilen maaşla hayat kuramamak! Bugün asgari ücretle ev mi kiralayacaksın, evlilik mi düşüneceksin, çocuğunu mu okutacaksın?
Düğün masrafı bir milyona dayanmış! 25 bin-30 bin lira maaşla geçinmek bir mucizeye dönüşmüş. Gençler haklı olarak soruyor: ‘Bu emeğin karşılığı buysa, niye 10-12 saat çalışayım?’
Biz bunu da değiştireceğiz. Gençlerin umutla baktığı, ev alabildiği, aile kurabildiği bir Türkiye’yi hep birlikte kuracağız.
“VANALARI KAPATMAK İÇİN DAHA KAÇ ÇOCUĞUN ÖLMESİ GEREKİYOR?”
Dünya bir insanlık sınavından geçiyor. Biz burada torbaları, heybeleri karıştırıp turpun büyüğünü ararken Gazze’de katliam devam ediyor, açlık devam ediyor, susuzluk devam ediyor.
Soykırım başladığından beri resmi rakamlara göre 55 binden fazla mazlum hayatını kaybetti. Katledilenlerin %70’i kadın ve çocuklardan oluşuyor. 200.000’den fazla insan kayıp.
Bundan daha vahşi bir soykırım olur mu? Bundan daha net bir savaş suçu olur mu? Tüm dünya daha ne olmasını bekliyor? Vanaları kapatmak için daha kaç çocuğun ölmesi gerekiyor? Yakıt sevkiyatını durdurmak için daha kaç kadının ölmesi gerekiyor?
“GAZZE ALEV ALEV YANARKEN SUSAN, KONUŞANI SUSTURAN HERKES BU ZULMÜN ORTAĞIDIR!”
Peki Türkiye ne yapıyor? Geçen grup toplantımızda; ‘Ukrayna’ya İHA, Karabağ’a SİHA gönderenler söz konusu Gazze olunca dua ile yetiniyorlar’ demiştim. İktidara yakın gazeteciler çok rahatsız olmuşlar. ‘Türkiye neler yaptı haberiniz var mı?’ diye bana soruyorlar. Türkiye bu soykırım esnasında; Küreciği İsrail’e kalkan yaptı. Limanları gemilere durak yaptı. Grup başkanvekilleri mecliste cent hesabı yaptı. Ha bir de miting yaptı! Sonra; Türkiye’de Filistin için haykıran gençlerimizi terörist ilan ettiler, aynı ses yurt dışında yükselince de alkış yarışına girdiler. İki gün önce yine, Mısır Büyükelçiliği önünde protesto yapan gençlerimizi gözaltına aldılar. Milletvekilimiz Mesut Doğan Bey ve arkadaşları da oradaydılar. Ertesi gün, oradaki gençlerden biri bize ulaştı. Evlatlarımıza adeta terörist muamelesi yapılmış. ‘Gazze alev alev yanarken susan, konuşanı susturan herkes bu zulmün ortağıdır!’
“ÖNLEM ALINMAZSA GAZZE’DE VURULAN SAĞLIK ÇALIŞANLARI, GAZETECİLER YARIN ANKARA’NIN GÖBEĞİNDE VURULUR”
Kimse bu bölgede Emperyalizmin ve Siyonizm’in tatlı sözlerine, vaatlerine aldanmasın. Hiçbir lider yaptığı anlaşmalara, okyanus ötesindeki dostlarına güvenmesin. Hiçbir devlet ‘Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diyerek!’ Gazze’de yaşananlara karşı üç maymunu oynamaya devam etmesin. Çünkü bu yılan; bugün değilse de yarın sizi de zehirleyecek…
Gazze sadece vicdan meselesi değil, bir BEKA meselesidir. Kim olursanız olun eğer İnsansanız, aklınız başınızdaysa ve vatanınızı seviyorsanız, bu topraklarda; Gazze’nin yanında, Siyonizm ve Emperyalizmin karşısında olmak zorundasınız. Aksi takdirde Gazze’de vurulan sağlık çalışanları, gazeteciler yarın Ankara’nın göbeğinde vurulur. Bütün bunlar bir komplo değil, önlem alınmazsa ‘gelmekte olan acı gerçeklerdir.’
“ASKERİ SEÇENEK DIŞINDA BAŞKA SEÇENEK KALMADI, SIRADA İRAN VE TÜRKİYE VAR!”
Türkiye, bölgenin lideri olarak bu gidişata son vermelidir. Çünkü sırada İran ve Türkiye vardır. Gazze meselesinde, askeri seçeneklerin dışında başka hiçbir seçenek kalmamıştır. Derhal; Küresel bir ‘Gazze Barış Gücü’ oluşturulmalıdır. Bu barış gücünde; Sadece İslam ülkeleri değil, Siyonizm tehdidinin farkında olan Latin Amerika’dan, Güney Afrika’ya tüm dünya ülkeleri yer almalıdır.
“AMERİKA İLE DOST OLAN İSRAİL İLE DÜŞMAN OLAMAZ!”
Gazze’deki katliamın sorumlusu iki haydut devletin lideri; geçen gün Amerika’da buluşup, bölgemizi yine tehdit etti.
Trump, bir kez daha soykırım suçlusu olarak aranan katil Netanyahu’nun sandalyesini çekti. Orada aslında Türkiye Cumhuriyeti Devletine ve Cumhurbaşkanına zımnen hakaret etti, ama bizim basınımız bunu bilinçli bir şekilde tarihi bir konuşmaymış gibi lanse etti.
Gazze’nin insansızlaştırılması meselesini çok dikkatle takip ediyoruz. Gazze ile ilgili bir hicret söylemi var. Türkiye’de bu işin içinde olacak gibi. Böyle bir şey olursa bu tarihî bir vebal olur ve biz buna asla sessiz kalmayız! Bu küstah konuşmanın sonunda -maalesef-, Sn. Erdoğan’a da övgüler dizdi. ‘Ben Erdoğan’ı seviyorum, o da beni seviyor, o çok güçlü ve zeki biri’ dedi.
Amerika ile dost olan, İsrail’le düşman olamaz! Kendinize gelin! Bu kadar şehidin ahı sizi çarpar! İş yine bize, Millî Görüşçülere, Saadet Partililere düşüyor. Bu millet, en karanlık anlarında Millî Görüş ile aydınlandı. Çizdiğimiz karamsar tabloyu da Saadet Partisi olarak aydınlığa çevireceğiz.”