İYİ Parti lideri, Armağan Çağlayan’a konuk oldu

SİYASET

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu 196Sekiz YouTube kanalında Armağan Çağlayan’ın sorularını yanıtladı.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, aile hayatına ve isminin anlamına ilişkin; ‘Rahmetli babam da bir hukukçu devlet tarafından okutulmuş bir askeri hakim. O dönemde de Türkiye’de aranan şey adalet müsavat ve hürriyet olduğu için çocuklarına isim olarak onu vermiş ve ‘ömrünüz boyunca isminizin anlamının peşinde koşun’ demiş. Yani aslında evlatlarına sorumluluk yüklemek amacıyla yapılmış isim koyma hali. Daha da ileri giderek o zaman evlenme cüzdanları böyle daha kalın defterler her birimiz doğduğumuzda rahmetli babam isimlerimizi atıf yaparak vasiyetlerde bulunmuş. Ben eşitliğin peşinde koştum, ablam adaletin peşinde koştu, Hürriyet de hala hürriyet arıyor. Biz doğalı 60 yılı geçti Türkiye o günün eksikliklerini bugün hâlâ hissederek peşinde koşuyor çok. Ablam ev hanımı o ailenin en adilidir. Küçük kız kardeşim de ailenin en özgürlükçüsüdür. Benim bütün yaşamıma şekil verdi taşıdığım isim. Hatta zor bir isim olması münasebetiyle çocukluktan beri telaffuzdan kaynaklı olumsuzluklarla da karşılaştım.’’ dedi.

“SİYASETİN İÇİNE DOĞDUĞUMU HATIRLIYORUM ÖYLE HİSSEDİYORUM”

Babasından kaynaklı olarak siyasetin içine doğduğunu ve siyasete ne zaman ve nasıl girdiğini bilmediğini söyleyen Dervişoğlu; “Babam hukukçuydu dedim ama aynı zamanda da siyasetçiydi bir kasaba avukatıydı Fatsa’da. Ama önemli görevlerde bulundu siyasette. Dolayısıyla ben 69 seçimlerinden beri parti flamaları araçlarla dolaşıyorum. O sebeple siyasete ne zaman girdiğimi bilmiyorum, nasıl girdiğimi bilmiyorum. Siyasetin içine doğduğumu hatırlıyorum ve öyle hissediyorum” dedi.

“HAYATIMDAKİ BÜTÜN DOĞRULARIN ÇERÇEVESİNİ ÇİZEN ONLARDIR”

Fatsa’da Fikret Terzi ile birlikte “sosyalizm” konuşulsa da 12 Eylül’den sonra da sağ partilerin kazandığına vurgu yapan Dervişoğlu, “Fatsa’ya bir ideolojik kimlik yüklenmesinden yana değilim. Fatsa’da gençliğini ve çocukluğunu geçirmiş biri olarak. Oranın ideolojik özelliklerine değil, orada yetişen çocuklara o memleketin verdiği terbiyeyle övünürüm hep. Hangi görüşten olursa olsun her yerde söylerim Fatsalılar pişmiş aşa su kapatabilirler. Hep de onu yaparlar. Ama süte su katmazlar, hileden uzak dururlar. Onun için son derece erdemli insanların yaşadığı bir yerdir. Her şeyi orada öğrendim. Doğruluğu, hayata dair adalet düşüncesinin teşekkül etmesini, aklın kullanılmasını her alanda asaletin hakim olmasını oranın fazilet sahibi insanlarından öğrendim. Hayatımdaki bütün doğruların çerçevesini çizen onlardır.”

 Siyasetin haricinde ticaretle uğraştığını ama ticarette siyasetteki kadar başarı olamadığını söyleyen Dervişoğlu gençlik yıllarını şu ifadelerle anlattı: “Ben hemen her şeyi yaptım, seyahat acentacılığı yaptım, bir dönem benzin istasyonu işlettim inşaat yaptım, yap sat onunla uğraştım, döviz alıp sattım. Kapalıçarşı’da çalıştım yani gençlik yıllarında da hep çalıştım. 12 Eylül’den sonraki süreçte bir dönem hürriyetimden mahrum kaldım. Sonra tahsilimi ikbal etmek üzere Ankara’ya gittim. Ankara’da işte yine içinde bulunduğumuz harekete bağlı önemli görevler deruhte etmek üzere vazifelendirdim. Görev müddetim bittikten sonra da İstanbul’a geldim ve bir müddet burada yaşadım. 91 senesinden itibaren de İzmir’de yaşıyorum.”

 “İZMİRLİ YAŞAMA ALIŞKANLIKLARINA ZARAR VERECEK AYMAZLIKLARDAN AZAMİ ÖLÇÜDE GELENİ DE, MİSAFİRİNİ DE UZAK TUTMAYA ÇALIŞIR”

İzmir’de yaşamasına bağlı olarak, İzmir’in hem şehir hem de insanına dair gözlemlerini aktaran Dervişoğlu;

“İzmir kendine has dinamikleri olan bir şehir, bir huzur şehri aslına bakarsanız. Ama bu teknolojik gelişmelere bağlı olarak bir de o yaşanan deprem felaketlerinden kaynaklı birtakım olumsuzluklar da kendini göstermeye başladı. Kentin bir alanı riskli deprem bölgesi ama kendi çeperinde özellikle İzmir’in dışından gelenlerin kendilerine yeni bir yaşam kurabilme ihtimali olan bölgeler var. Dolayısıyla kentin kültürüne zarar vermeksizin bir göçe tabi olduğunu söyleyebilirim. Ama İzmir kültürünün çok güçlü dinamikleri vardır. Kültür duvarları çok yüksektir ve İzmirli yaşama alışkanlıklarına zarar verecek aymazlıklardan azami ölçüde geleni de, misafirini de uzak tutmaya çalışır” dedi.

“SİZ ANLAŞTINIZ MI ARANIZDA NÜFUS KAYDIMI İZMİR’E GETİRMEK Mİ İSTİYORSUNUZ?”

İzmir’de yaşamayı seçmesinin sebebinin İzmir’in yaşanmaya değer bir yer olması olduğunu söyleyen Dervişoğlu, İzmir’e yerleşmesinin hikâyesini şu sözlerle anlattı:

“1991 senesine kadar o bir Akdeniz seyahati yaptım. Sonra dönerken de İzmir’e uğrayayım dedi.  İzmir’in birinci kordonu var biliyorsunuz eski hâlini de hatırlarsınız. Yani denizin yola vurduğu böyle sonbahar yağmurluydu da trafik bayağı da sıkışmıştı. Ben biraz hiperaktif ettim o zaman yani boş duramıyordum. Arabanın içinde trafikte çok bekleyince kül tablasını alıp birinci Kordon’a arabanın altına döktüm. Trafik sıkışık yürümüyor dolayısıyla 10 15m ancak gittim, 3-5 dakika içinde o arada cama bir yaş almış bir hanımefendi camıma tıkladı. Arabanın plakası İstanbul, ben camı indirdim “buyurun efendim” dedim. “Burası İstanbul değil” dedi. “O döktüklerini topla” dedi bana. Arabadan indim çok böyle medeni bir şekilde uyardı ve ziyadesiyle etkiledi. Arabadan indim 3-5 araba arkada yere döktüm o sigara izmaritlerini. Kağıt mendille topladım. Ben toplarken de denetliyor hanımefendi. Gösterdim “aldım efendim” diye. İşte o da bana teşekkür etti arabaya bindim. “Ya burası nasıl memleket yani yoluna dökülen atılan izmaritin hesabını soruyor” diye düşünürken; kafamı çevirdim sol tarafta bir kiralık levhası gördüm. İçeride bir amca oturuyor. Selam sabah ettik; “amca” dedim. İşte “kiralıkmış ne yapacaksın burayı?” dedim. Ben de yaşadığım hadiseyi anlattım. Böyle böyle bir durum oldu “belki de tutarım” dedim. “İstanbul’dan da ayrılmak istiyorum” Dedi ki; “oğlum sen çok iyi bir insana benziyorsun burayı su basar burayı tutma” dedi. “Ya nedir siz anlaştınız mı aranızda nüfus kaydımı İzmir’e getirmek mi istiyorsunuz?” diye. Ben kendi memleketimde akrabalarımın yerine talip olsam kendi yerlerinin defolarını bana söylemezler. Böyle bir memleket dolayısıyla orayı o gün kiraladım sonra da gittim Bostanlı’da bir ev tuttum, buraya geldim. Arkadaşlarıma ben artık İzmir’de yaşayacağım dedim.” dedi.

“İNSANLAR DÖNEMLERİNDE NE YAŞAMIŞ OLURLARSA OLSUNLAR BELKİ DE ONLARI KUTSAMAYI SEVİYORLAR”

12 Eylül sonrasındaki cezaevi anıları hakkında konuşmaktan mutlu olmadığını ifade eden Dervişoğlu,

“Anlatmaktan mutlu olanlara çok rastladım. Yani insan hayatındaki bazı şeylerin keşke diye anılması gerekiyor. Ama insanlar dönemlerinde ne yaşamış olurlarsa olsunlar belki de onları kutsamayı seviyorlar.  Bu duygu kendimizden sonraki nesillere doğru düşünceleri ve hayatımızdan çıkarılacak derslerden elde edilmiş doğru değerleri yansıtmamıza mani oluyor. Üzülüyorum tabii öğrenci hareketlerinin içinde yer aldım. Fatsa Ülkü Ocakları Başkanı’ydım. Yani o dönemin şartlarında kendi emsallerimiz çocukluk arkadaşlarımızla bile hasım kılındığımız dönemler oldu. Ama şimdi onlarla dostluklarımızı sürdürüyoruz. Dedim ya onlar da memleket sevdasıyla bir yola düşmüşlerdi. Ama birbirimizi anlamakta zorlandık. Sonraki dönemlerde o dönem yaşanmış kavgaların anlamsızlığı üzerinden de çıkarımlarda bulunduk. Onlar da hayatımıza şekil verdi. dedi.

“O ZAMAN FARKLI DÜNYA GÖRÜŞLERİNDEN KAYNAKLI BİRTAKIM ÇATIŞMALAR VARDI. ŞİMDİ KUTUPLAŞMAYA DAİR BİRTAKIM ÇATIŞMALAR VAR”

12 Eylül döneminde gençlerin geleceğe dair akıllarından geçen güzel doğrular üzerine inşa edilmiş bir hayatın olduğunu ancak bu dönemin gençlerinin hayal kurmasına bile müsaade edilmediğini belirten Dervişoğlu; “O zaman farklı dünya görüşlerinden kaynaklı birtakım çatışmalar vardı. Şimdi kutuplaşmaya dair birtakım çatışmalar var ve o kutuplaşmalar ideolojik görüşlerden kaynaklı değil bugün.  Yani bir yere intisap etmiş olmaktan ya da bir lidere bağlanmış olmaktan kaynaklı bir şey. Ve o size hakaret edenlerin fikri müktesebatlarına baktığınızda cevap vermeye değmez şahsiyetler olduğunu görüyorsunuz. Ama benim kuşağımda herkes cevap verilmeye müstahak ve namzet insanlardı, önemli insanlardı. Yani ülke keşke bu kadar evladını kaybetmeseydi, bu kadar evladını tutuklamasaydı, bu kadar evladını işkenceye tabi tutmasaydı bu kadar evladını idam etmeseydi keşke. Yani yarın yarınlarımıza doğru miras taşımayı becerebilsek. Ama dönemin şartlarından kaynaklı olağanüstülük hali olağanüstü hali oluşturanların her şeyi yapma hakkını kendilerine verdi diye düşünerek bu olumsuzluklara imza attılar ve bugünkü şartlarında ben özünü onların yanlışları oluşturdu diye düşünüyorum.” dedi.

“YAŞAYAMADIĞIM ANILARIN YARASI HÂLÂ YÜREĞİMDEDİR”

Kendisine yönelik görünüşünden kaynaklı fazla sert durduğu yorumlarına karşı aksine fazla duygusal olduğunu dile getiren Dervişoğlu, “Gösterirsem belki buraya kadar gelemezdim. O da benim için bi nakısa değil demek ki. O da bir fren mekanizması. Ben gittiğim her yerde babacan tavırlı biri olarak anılırım. Ama uzaktan bakanların ilk intibası sizinkine benzer.  Tabii fiziki özelliklerim yönüyle de biraz heybetli görünüyor olabilirim. Ama bu benim yüreğimi ne büyüttü ne küçülttü. Doğduğum gibi duruyor. Yani çocukluğunu da arzulayan biriyim ben. Gençliğinin yaşanmamış dönemlerini de özleyen birisiyim. Küs kaldığım insanlarla geçmişten günümüze yaşayamadığım anıların yarası hâlâ yüreğimdedir ”  dedi.

“BİZİM NESLE GÜLMEK YAKIŞIYOR”

Kendisinin espritüel bir tavrı olduğunun dile getirilmesine, kendi yaş kuşağında herkesin mizaha yönelik bir tavrı olduğunu belirterek cevap veren Dervişoğlu,

“Bizim nesle gülmek yakışıyor. Ben hep öyle diyorum. Gülünce öyle güzel fotoğraflar veriyor ki bizim arkadaşlarımız. O insanların somurtmasına vesile olabilecek şeyleri önüne koyanlar adına üzülüyorum. Bunu çok samimi söylüyorum. Yani bambaşka bir şey olabilirdik biz o dönemleri yaşamasaydık. Yani ben hiçbir kariyer hesabı yapmaksızın, siyaseti çok seven biri olarak siyasetin en üst makamına çıktım. Yani mecliste grubu olan bir siyasi partinin genel başkanıyım. Herhangi bir kariyer hesabı yapmaksızın Cenab-ı Allah bana nasip etti. Ama benim çok arkadaşım var olması gereken yere yükselemedi. Ve o kuşak hakikaten çok okumuş, çok aydın zamanını doğru alanlarda geçiren çok kıymetli bir nesildi. Yani şimdi yeni nesile sorsam, eleştirmek bakımından söylemiyorum. Yani bu teknoloji bizim zamanımızda yoktu. Gençlerin bir kısmı bizden çok ilerde ona da hiçbir şey demiyorum. Yani biz yaş aldık, bizim tecrübelerimizin genç düşünmeye ve olgun bir deneyimin oluşmasını katkı sağlaması lazım. Onlar adına üzülüyorum yani ben. İçimizde mucitler çıkabilirdi kaşifler çıkabilirdi. Kendi alanlarında çalışmalarıyla temayüz etmiş bilim adamları çıkabilirdi. Çok önemli şahsiyetler çıkabilirdi o nesli bir yönüyle kaybettik. Bir diğer yönüyle de güvenilmez kıldık. Yani depolitizasyonun da sebebi o yani annenizin ve babanızın bir yere giderken sizi siyasetten alıkoymaya çalışmalarının sebebi de o yani “aman siyasetle uğraşan insandan uzak dur”. Yani bu müstesna şahsiyetlerin kaçılacak insanlar gibi tanımlanması da ülkeye çok şey kaybettirdi. Dolayısıyla şimdi siyasette de keşke olsalardı da onların olgunluğu döneme yansısaydı” dedi.

“ÖZLENEN SİYASETÇİLER VAR…”

Günümüzde özlenen siyasetçilerin olduğunu ve o siyasetçileri örnek aldığını dile getiren Dervişoğlu, “Diyorum hep ben, kimse beni özlemiyor bir yere giderken. Ama özlenen siyasetçiler var mesela her yerde anlatıyorum. Süleyman Demirel’i samimiyetini özlüyor insanlarımız, sayın Bülent Ecevit’in nezaketini özlüyor, sayın Turgut Özal’ın çalışkanlığını özlüyor. Erbakan hoca’nın imanını, Alparslan Türkeş’in mücadele cehdini ve cesaretini özlüyor. Yani o dönemden kalanlar özleniyor dolayısıyla da ben bundan sonra, bu zamana kadar öyle yaptım, bundan sonraki siyasi yaşamını da onların davranışlarını örnek alarak ve ayak izlerine basarak sürdüreceğim” dedi.

“BEN TÜRKİYE’DE KONUŞULMASINI İSTİYORUM”

Siyasi hayatı boyunca bir kariyer planı yaparak işlerin peşine düşmediğini söyleyen Dervişoğlu,  “İnandıklarımı savundum, doğruları savundum. Kimseye dayatmada bulunmadım. Ben kendi doğrularımı anlatırım siz kabul edersiniz, etmezsiniz benimle tartışabilirsiniz ben de sizinle tartışabilirim.  Bârika-i hakikat, müsâdeme-i efkârdan doğar. Dolayısıyla ben tartışılsın istiyorum. Yani ben Türkiye’de konuşulmasını istiyorum. Konuşacaksınız ki demokrasi olacak. Demokrasi olunca huzur olacak, refah olacak. Demokrasi olunca adalet olacak, eşitlik olacak, hürriyet olacak. Bunların hiçbir tanesi konuşmadan elde edilecek şeyler değil. Ama özgürlükleri kısıtlanan, konuşulursa hapse atıla, hakkında dava açılan, hangi çağda yaşadığını düşünmeden çocuk mu genç mi diye bakmadan şikâyet edilen bir nesil var orta yerde. Dolayısıyla doğru şeyleri anlatan birilerinin de çıkması lazım kendi haline bırakılmaması lazım. Yani benim pozisyonundaki insanların aklı esas alarak adalet duygusunu ortaya çıkarması lazım. Milletin değerlerini esas alarak sahip olduğumuz asaleti tanımlaması lazım ve bunların topyekününden de bir siyasi ahlak teşekkül ettirmesi lazım yani kavgacılıkla elde etmedim bir şeyi, onun için söylüyorum. Yani takip ettiğim yol; akla, ahlaka, adalete, mensup olduğu milletten kaynaklı asalete bağlı eğer bir netice verdiyse” dedi.

“EĞER BU KONUMA GELDİYSEM O NETAMELİ SÜREÇTE; BANA DUYULAN GÜVENDEN KAYNAKLI, BİRLEŞTİRİCİ VE KUCAKLAYICI TAVRIMDAN KAYNAKLI”

Bugüne kadar hiç kendi reklamını yapmadığını, siyasetin içinde her zaman kendisine verilen görevi yaptığını ve o görevi yaparken de bir sonraki pozisyonu hesap etmediğini dile getiren Dervişoğlu; “Ben partide Mahalli İdarelerden Sorumlu, Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısıydım ve 2019 seçimlerindeki ittifak müzakerelerini yöneten kişilerden biriyim. Ben o siyasette de nasip hanesine inananlardan biriyim. Ben diyorum ya bir kariyer planlaması yapmadan bana hep hayırlısını istedim ve bunu nasip edildiyse onun için de hayır arayan, hayrın arasında da görev arayan biriyim. Ben o dönemde de hiç reklamını yapmadım. Sonra benim partim Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Grup Başkan Vekili olarak görevlendirdi. Genel Merkez’den çıktım, bütün mesaimi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ayırdım. O dönemde işte beni tanımayanlar diğer vasıflarımı da, özelliklerimi de gördüler. Ama içinden çıktığım camiada sürekli bir güven unsuru olarak düşünüldüğümü söyleyebiliriz. Geldiğim yerde de aynı yani bugün eğer bu konuma geldiysem o netameli süreçte bana duyulan güvenden kaynaklı, birleştirici ve kucaklayıcı tavrımdan kaynaklı bir durum” dedi.

“BU SORUMLULUĞU ALMAK ZORUNDAYIM; ÇÜNKÜ BU PARTİNİN KURULUŞ AŞAMASINDA TÜRKİYE’NİN İHTİYACI NEYSE BUGÜN DAHA DA FAZLA…”

İYİ Parti’de Genel Başkan olmayı hiç düşünmediğini ancak kritik tarihi bir eşikte Türkiye’nin İYİ Parti’ye ihtiyacı olduğu için sorumluluk aldığını söyleyen Dervişoğlu; “Aklımdan geçmedi hatta arkadaşlarıma da bunu söyledim. “2 dönem milletvekilliği siyasetle iştigal eden her kişiye bahşedilmiş bir şereftir” dedim. Yani 85 milyon insanın içinde 2 defa ilk 600’e giriyorsunuz. Nasip hanemizde bu varmış diye düşünerek ileriye dönük bütün düşüncelerimi de artık görev döneminin belki de sonuna geldim diye askıya almıştı. Yani öyle bir durum vardı. Ama kritik bir tarihi süreçte üstlenilmesi icap eden bir sorumluluk vardı. Ben bu partinin kurucusuyum, yani en önemli kurucularından da biriyim. Bu konuda da tevazu göstermiyorum, gösterirsem zaten yanlış anlaşılır. Bu sorumluluğu almak zorundayım çünkü bu partinin kuruluş aşamasında Türkiye’nin ihtiyacı neyse bugün daha da fazla; o dönemde adalet arıyorduk, bugün daha fazla adalet arıyoruz; o dönemde güven arıyorduk, bugün daha fazla güven arıyoruz; o dönemde istikrar arıyorduk bugün daha fazla. O gün emekli açlıkla boğuşuyordu fakruzaruret içindeydi bugün daha fazla açlıkla boğuşuyor ve farklı fakruzaruret içinde gençler geleceğe dair umutlar yeşerten diyordu. Bugün kendilerine istikbal aramak için alamadıkları vizenin kuyruklarında konsolosluklarda, büyük elçiliklerde bekletiliyor. O zaman zaman bize bir görev düştü Cenab-ı Allah da nasip etti diye yola koyulduk” dedi.

“YETENEKLİ OLDUĞUNA İNANDIĞIM BİR EVLADIM VAR. BENİM KONUMDAN KAYNAKLI OLARAK SINIRLANMASINDAN BEN DE ÇOK KORKUYORUM”

Evli ve Koç Üniversitesi’nden mezun avukat bir kızı olduğunu dile getiren Dervişoğlu, kızının kendisinin kızı olduğunu sakladığını söyleyen Dervişoğlu,

“Kızımın sosyal medyası bile yok. Ama şöyle bir durum var ben ona bunu diye hiç telkin etmedim. Allah bütün evlatlarımızı bağışlasın ebeveynlerine, herkes için aynı temennide bulunuyorum. Ama şimdi yetenekli olduğuna inandığım bir evladım var. Benim konumdan kaynaklı olarak sınırlanmasından ben de çok korkuyorum. Alıp bir yere işe koysam diyecekler ki kendi kızını işe koydu. Bir yere göndersem işte bir hukuk bürosuna göndersem bunun kızı deyip… Yani şimdi böyle şeylerin olmasını istemiyorum ama evladımın geçirdiği eğitim sürecinden de çok memnunum hocalarından da Cenab-ı Allah razı olsun çok iyi yetiştiğine inanıyorum, tabii bütün arkadaşları gibi, bütün gençlerimiz gibi. Kendi geleceklerini kendileri belirlesinler ama dediğim gibi ben ona şunu yap bunu yap hiç demedim. Yani onun Twitter hesabı yok, mesela x hesabı yok bir sosyal medya hesabı var aileyi takip etmek için özel bir hesap orada da herhangi bir paylaşımı yok. Hiçbir telkinde bulunmadım”

 “BİZDE OKUMAYA MERAKLI OLAN KIRTASİYECİLERİ GEZERDİ”

Çocukluğunda kendisini kitap okumaya yönlendirenlerin çok olduğunu dile getiren Dervişoğlu, çocukluğunu şu sözlerle anlattı:

“Bizim alışveriş yaptığımız ilk kırtasiye, rahmetli babamın alışveriş yaptığı bir kırtasiye, mekanı cennet olsun Nihat Kutsal diye bir amcamızdı. Ki Fatsa’da Belediye Başkanlığı da yapmış birisiydi. Ben onun dükkanında önce bana Andersen’den masalları verdi mesela. Oradan başlayarak ansiklopediler,  oradan İngiliz ve Rus klasiklerine doğru beni yönlendirdi. Ben çocuk yaşta Çehov’u tanıdım. Dostoyevski’yi tanıdım. Balzac’ı tanıdım. Yani bizi onlar yönlendiriyor. Daha sonra Nihat amca vefat etti. Uzaktan hısımlığımız da var cennet mekân Osman Keleşoğlu beraberlikten gelmedir aslı o bir kırtasiye dükkanı açtı. Orada da bizi tarihle buluşturan, efendim klasik eserlerle buluşturan bir rahle i tedrisat aldım. Sonra İsmail abi bugün yaşıyor hâlâ belki duyacaktır Sönmez Kitabevi’nde de sürekli bulundum. Sizler İstanbul’da okuduğunuz için sahafları geziyorsunuz bizde de okumaya meraklı olan kırtasiyecileri gezerdi”

 “BUGÜN ÇIKTIĞIM YERİ MEMLEKETİME BORÇLUYUM DA DİYEBİLİRİM”

 “Fatsa çok değişik bir yerdir. Yani 50’li yıllardan size fotoğraf getireyim. İtalyan moda dergisinden fırlamış gibidir. Yani papyon kravatlı insanlar görürsünüz, sahilde gezen işte döpiyesli hanımefendiler elinde şemsiyesi olan çift renk ayakkabılı, çizgili elbiseli adamlar görürsünüz. Sırf sahilde gezmek için bu hazırlığı yaparlar. Tiyatromuz vardı ve fazlaca musiki cemiyetimiz vardı. Yani enstrüman kullanmayı bütün Fatsa’ya öğreten işte kolonyacı Erdoğan abimiz, Erdoğan Baytın. Yani bunlar hep benim hayatıma şekil veren insanlar. Bir de hayata dair hiçbir kompleksimiz yoktu. Çünkü Fatsa’dan hep ünlü adamlar çıkmıştı ve biz Fatsa’da bil vesile İstanbul’a geldiğimizde onlarla buluşur görüşürdük. Dolayısıyla şimdi mesela Kadir İnanır’la alır bizi yemeğe götürürdü. Bana göre dünyanın en meşhur insanı Kadir İnanır Kadir İnanır’la çocuk yaşta tanışan biri, ondan daha meşhur birinin olabileceğine zaten inanmayacağını için hiçbir büyük adamın karşısında ezilmedim ben. Buna benzer çok önemli şahsiyetler vardır Fatsa’da, nevi şahsına münhasır dolayısıyla bugün çıktığım yeri memleketime borçluyum da diyebilirim yani bununla da iftihar edebilirim” dedi.

“SİYASETTEN ÖTÜRÜ HİÇ TARTIŞMADIK EŞİMLE”

Uzun yıllardır siyasette olduğu için eşinin de bu duruma alışkın olduğunu ve göğüslediğini söyleyen ama eşinin protokolü sevmediğini de sözlerine ekleyen Dervişoğlu,

“Mecburiyetten kaynaklı olarak bazı yerlere beraber gidiyoruz. Ama protokolü çok sevmiyor o da ben bir yere gidersem partimize mensup kadın kollarımızla, hanımefendilere, genç kız kardeşlerimizle beraber zaman geçiriyor. Benim tabii siyasetle olan bağım başka ama benim eşim onu hep göğüsledi. Ben 10 yıl İzmir’de İl Başkanlığı yaptım eski partimde. İşte ondan sonra milletvekili olduk, Ankara’da şey yaptık ama 95’ten günümüze 30 sene geçti. Yani siyasetten ötürü hiç tartışmadık eşimle. Yani işin meşguliyet alanının yoğunluğundan ötürü tartışmadık” dedi.

“BİR BABA OLARAK BUNU BİR İTİRAF KABUL ETSİNLER; BEN ÇOCUĞUMLA BİR KERE PARKA GİTTİM”

Siyasetle olan yoğun mesaisinden ötürü çocuğunun çocukluğunu hatırlamadığını söyleyen Dervişoğlu,

Yani bir baba olarak bunu bir itiraf kabul etsinler; ben çocuğumla bir kere parka gittim. Onda da gazetecilere fotoğraf çektirmek için. Yani kızımın ilkokulu, ortaokul, lise mezuniyetlerini bilmem. Ama ilkokuldayken bazı müsamereler falan vardı onda eşimin zorlamasıyla mecburen zaman ayırdım. Çünkü çocuğun psikolojisini de etkilenmesinden endişe ediyordu. Onlara karşı bir haksızlığımız var. Bizi bağışlasınlar yani zamanın çoğunu onlarla geçirmedim diye hayıflandığım dönemler oldu. Bu sadece eşim ve çocuğum için değil, rahmetlik annem için de öyle, kaybettiğim aile büyüklerim için de öyle. Zaten kaybedince diyorsunuz “keşke hiçbir şey yapmasaydım da hep zamanım onun yanında geçseydi” diye. Ama yaptığımız iş de sıradan bir iş değil, onlar da bizi mazur görüyorlar” dedi.

“BİZ KUŞAK OLARAK ZORLUĞA TALİBİZ”

Siyasetin içerisinde hobi olarak siyaset yapanların da olduğuna dikkat çeken Dervişoğlu;

“Eliniz cebinizde de milletvekilliği yapabilirsiniz hiçbir şey yapmamışken her şeyi yapmış gibi de görünebilirsiniz. Öyle siyasi figürler de var etrafımızda. Yani biz onları ifşa etmiyoruz, teşhir etmiyoruz suçlamıyoruz ama siyasi talihlerinden başka hiçbir şey olmayan insanlar da var ehil siyasetçi diye tanımlananların arasında. Yani var böyle insanlar, bu bizimki öyle biz kuşak olarak zorluğa talibiz. Şimdi ben İYİ Parti’nin Genel Başkanı’yım adam diyor ki; “işin çok zor”. Hangi işim kolay oldu ki? Ama ben her zorluğun üstesinden geldim, arkadaşlarımla birlikte tabi” dedi.

“HAYATI BOYUNCA KONUŞAN, KARŞISINDA KONUŞANI DİNLEYEN, KONUŞACAĞI KONULARLA ALAKALI ARAŞTIRMA YAPAN BİR ÖMÜR BENİM GERİDE BIRAKTIĞIM”

Hayatının hiçbir dönemine “keşke siyasete girmeseydim” diye düşünmediğini ifade eden Dervişoğlu, “Cezaevinde yatarken de düşünmedim. Sonra çıktım ya çıkar çıkmaz zaten ben cezaevinden çıktım ondan sonra Ülkü Ocakları Genel Başkanı olarak devam ettim. Hayatı boyunca konuşan, karşısında konuşanı dinleyen, konuşacağı konularla alakalı araştırma yapan, işte seminerlere hazırlanan toplantılara hazırlanan ve teşkilat organizasyonlarına hazırlanan bir ömür benim geride bıraktığım. Hatta orada dururken orada dururken diyorum yani yatarken ah bir çıksam da şunu şöyle yapsam, bunu böyle yapsam diye planlıyordum” dedi.

“OKUYAMAMA TESELLİM; HİÇ OLMAZSA YENİ KİTAPLARI ONLARLA KARŞILIKLI KONUŞABİLİYORUZ”

Babasının çok fazla kitap okuyan bir insan olduğu için hatipliğinin de iyi olduğunu, kendisine hatipliğiyle ilgili yapılan övgülere babasını örnek gösterdiğini, babasını yakından tanıyan kişilerin de hâlâ kendisini babasıyla kıyasladığını ve Genel Başkan olsa bile babasını geçemediğini ifade eden Dervişoğlu, bugünlerde gençlik yıllarında olduğu kadar kitap okuyamadığını söyleyerek şu şekilde konuştu:

“Şimdi o kadar fazla evrak okuyorum ki arzuladığım kitapları okuyamıyorum. Ama arkadaşlarımız okuyup bana o kitapla ilgili bilgilendirmeler yapıyorlar. Bir de ben pazar günleri vizyon sahibi arkadaşlarımızın ya da kariyer sahibi arkadaşlarımızın, bilgi birikimi ve tecrübesine kabiliyetine inandığımız arkadaşlarımızın sohbetleriyle nasipleniyorum. Yani pazar günleri işte hocalarımızı çağırıyoruz, arkadaşlarımızı çağırıyoruz. İşte dünyayı konuşuyoruz, ülkenin jeopolitiği konuşuyoruz, geleceğini konuşuyoruz, siyasi tarihi konuşuyoruz, gelişmeleri konuşuyoruz, muhtemel gelişmeleri öngörmeye çalışıyoruz. Okuyamama tesellim o yani o hiç olmazsa yeni kitapları onlarla karşılıklı konuşabiliyoruz”

“İYİ BİR BEŞİKTAŞLIYIM MAÇLARA GİDEMEMEKTEN MÜZDARİBİM…”

“Ama mesela sinemaya gidemiyorum, tiyatroya gidemiyorum. Ne zaman bir tiyatro sanatçısına rastlasam da soruyorum. Geçen bir nikahta Melek Baykal hanımefendiye şey yaptım, “efendim turneniz olmuyor mu Ankara’ya gelirseniz haberimiz olsun gelelim” diye. 3-5 ay önce Sayın Demet Akbağ’ın bir oyunu vardı. Onu izledim ankara’da yani sinemadan, tiyatrodan biraz kopmak…İyi bir Beşiktaşlıyım maçlara gidememekten müzdaribim.  Şimdi mesela görevimden kaynaklı olarak Beşiktaş’ın İstanbul’da maçı var. Ankara’dan kopup gelemiyorum buraya, eskiden olsa cumartesi pazar gelebiliyordum. İşte bir arkadaşımla beraber o maçı izleyebiliyordum. Hiç hayatım boyunca fanatik olmadım sessiz sakin maçı izlerim ama her şeye karışırım: “sağ beki buraya kim koydu? Bundan ön libero olmaz. Bu takıma santrafor lazım” falan diye konuşurum. Ama Beşiktaş tribünün özelliğidir; Beşiktaş tribününde herkes teknik direktördür.”

 Günümüzde “ülkücülerle” ilgili oluşan önyargıların aslında geçmişten beri gelen bir haksız itham olduğunu belirten Dervişoğlu,

“Ben size nereden geldiğimi anlattım, neler okuduğumu anlattım, bugün nelerle işgal ettiğimi anlattım. Ben geçmişimle iftihar ediyorum. Ama bugün başka bir yerdeyim. Yani ülkücülük Türk milliyetçiliği, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş felsefesidir. Türk milletinin de merkez düşüncesidir. Böyle anılmak, hiç hak ettiğimiz bir şey değil bizim. Ama biz karikatürize edildik nesil olarak. Yani o dönemin mizah dergilerine bakın, orada işte kafası börklü, eli palalı, bıyıkları aşağıya doğru sarkık insanlarla modellendik ve bütün yaşamımız boyunca da biz hiç kimseye siyasi müktesebatımızı anlatmadık” dedi.

“İYİ PARTİ, FARKLI DÜŞÜNCELERE MENSUP İNSANLARIN GELECEK KAYGISIYLA BİR ARAYA GELDİĞİ ORTAK BİR EMELİ GERÇEKLEŞTİRMEK ÜZERE OLUŞTURDUĞU BİR YAPIDIR”

İYİ Parti’nin bir merkez sağ parti olduğunun altını çizen Dervişoğlu; “Ben İYİ Parti’nin Genel Başkanıyım, İYİ Parti bir merkez partidir. Hatta İYİ Parti bir merkez sağ partidir vasıfları itibariyle. Yani ideolojik bir baskın karakter yoktur İYİ Parti’nin içerisinde, yani farklı düşüncelere mensup insanların gelecek kaygısıyla bir araya geldiği ortak bir emeli gerçekleştirmek üzere oluşturduğu bir yapıdır” dedi.

“BENİ YETİŞTİRENLER DE, BENİM KUŞAĞIM DA, BENİM YETİŞMESİNE KATKI SAĞLADIĞIM KUŞAK DA ÇOCUK KALPLİ BİR KUŞAKTIR, NESİLDİR”

Ülkücülükle ilgili haksız ithamlara geçmişte kendisinin de, arkadaşlarının da maruz kaldığını söyleyen Dervişoğlu; “Her ülkücü duymuştur bunu muhatabından; ’ben senin gibi ülkücü görmedim. Ne iyi bir insanmışsınuz’ diye. Ben mesela bir apartmanda otururum; bir hasta varsa onu hastaneye ben götürdüm. İşte ağır bir hastalığı varsa tedavi görüyorsa herkesten, evlatlarından daha fazla ben meşgul olurdum. Benim o dönemde MHP’li olduğumu, işte İzmir’de yaşadığım bir hadise bu; ‘aa sen nasıl MHP’lisin dedi bana. Yani ona göre MHP’li apartmandaki hastayla ilgilenmeyecek, ona göre işte insani vasıfları olmayacak. Benim geçmişimdeki bütün arkadaşlarım benim gibi. Yani belki heybetli görünüyorlar, belki haklarında olumsuz ithamlar var. Ama beni yetiştirenler de benim kuşağımda benim yetişmesine katkı sağladığım kuşak da çocuk kalpli bir kuşaktır, nesildir. Yani götürün bir tarafa koyun bugünün muktedirlerini, sinemanın yarısında onlar otursun, öbür tarafına da bizler oturalım. Eski bir Türk filmi koyun. Bu tarafta sular seller akar, öbür tarafta hesaplar yapılmaya devam edilir. Onun için geçmişten günümüze yöneltilmiş bir itham olarak görüyorum. Bunlar bizi konuşulmayacak adamlar, zaman geçirilmeyecek adamlar falan gibi birbirlerine anlatmış olabilir. Ama bizdeki insani değerlerle, bilgiyle, birikimle, tecrübeyle karşılaştıklarında da şaşkınlıklarını gizleyemiyorlar” şeklinde konuştu.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi yazın.