Sakarya Meydan Muharebesi başlangıcının 103. yıl dönümü

KÜLTÜR - SANAT

Atatürkçü Düşünce Derneği Bursa Şubesi Başkanı Gürkan Akdoğan, Kurtuluş Savaşı olan Sakarya Meydan Muharebesinin başlangıcının 103. yıl dönümünde yaptığı açıklamada, “Başta Başkomutan Mustafa Kemal Paşa olmak üzere kanları ve canları ile bu toprakları vatan eden kadın, erkek ve çocuk bütün kahramanlarımızı, aziz şehit ve gazilerimizi rahmetle, minnetle, şükranla anıyoruz” ifadelerine yer verdi.

ADD Bursa Şube Başkanı Akdoğan’ın açılması şu şekilde;

“23 Ağustos 1921 – 13 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan ve Kurtuluş Savaşımız içinde kader tayin edici önemi ile Türk milleti için bir ölüm kalım savaşı olan Sakarya Meydan Muharebesinin başlangıcının 103.yıl dönümü…

Yunan Ordusu Sakarya batısına atılıp zafer kazanılıncaya kadar 22 gün 22 gece süren, dünyanın gördüğü en kanlı muharebelerden biri olan ve Dünya harp tarihine en uzun Meydan Savaşı olarak geçen, Atatürk’ün Melhame-i Kübra dediği Sakarya Meydan Muharebesi destanı Kuvayı Milliye kahramanlarının namluya sürdüğü son kurşundu, hedefi mutlaka vurmalıydı, vurdu!

Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Sakarya Meydan Muharebesi sırasında ülke savunmasını şu şekilde ifade etmiştir. ‘Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanı ile ıslanmadıkça bırakılamaz.’

Başta Başkomutan Mustafa Kemal Paşa olmak üzere kanları ve canları ile bu toprakları vatan eden kadın, erkek ve çocuk bütün kahramanlarımızı, aziz şehit ve gazilerimizi rahmetle, minnetle, şükranla anıyoruz.”

Adoğan, Sakarya Meydan Muharebesinde yaşananları şöyle aktardı;

“1. Dünya Savaşı galibi İtilaf Devletleri, 30 Ekim 1918’de Osmanlı Sarayı temsilcilerine imzalattıkları Mondros Mütarekesi ile fiilen devletsiz bıraktıkları Türk Milleti’ni vatansız da bırakarak Asya steplerine sürmek ve yok etmek amacıyla bir yandan yurdun dört bir yöresini işgal etmişler, bir yandan ordularını dağıtıp silahlarına el koymuşlar, bir yandan da donatıp destekledikleri Yunan ordusunu 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkarıp Polatlı önlerine kadar sürmüşlerdi. Ama tıpkı 4 yıl önce Çanakkale’de olduğu gibi yine Mustafa Kemal Paşa’yı ve Türk Milleti’nin söz konusu vatan olduğunda neler yapabileceğini unutmuşlardı.

Emperyalizmi Çanakkale’de yenip savaşı 3 yıl uzatarak dünya tarihinin akışını değiştiren Mustafa Kemal Paşa ve Mehmetçik, bir yıl önce Sakarya’da durdurdukları düşmanı “Vatanın harim-i ismetinde boğmak” için 26 Ağustos 1922 sabahının ilk ışıklarını bekliyorlardı.

Onlar 3 yıl 3 aydır inandıkları zafere ulaşmak için dakikaları sayarken tersini bekleyenler de vardı tabii, hem de pek çok… 239 yıldır taarruz savaşı yapmamış Türk Ordusu’nun kazanmasının olanaksız olduğunu söyleyenler de vardı, Başkomutanı maceracı, yaptığı taarruz planını aşırı riskli bulanlar da. İstanbul’da, Ankara’da, hatta kurduğu mecliste yenilgi haberini hevesle bekleyen muhalifler de vardı, “Keşke Yunan kazansa” diye duaya çökmüş alçaklar da. Mütareke Basını’nın “Asıl kafası ezilecek eşkıya Ankara’daki Kemalistlerdir” diyen şeref yoksunu vatansızları da vardı, Teali-i İslamİngiliz Muhipleri gibi işbirlikçi cemiyetlerde örgütlenmiş halkın kutsal din duygularını kullanarak emperyalist işgale direnişini kırmak için canhıraş çalışan şeriatçı yobazlar, sarıklı cübbeli hainler de… Nazım’ın “ Ateşi ve ihaneti gördük…” dediği günlerdi…

Ama Mustafa Kemal’in Ulusuna güveni tamdı. Bandırma Vapuru’na adımını attığından beri zafere ulaşacağından zerre kuşkusu yoktu. O kadar yoktu ki, Büyük Taarruz öncesi yaptığı son toplantıda komutanlara “Bütün sorumluluk benim, ‘Hücum’ emrini verip kamçımı indirdiğimden 15 gün sonra İzmir’deyiz.” diye garanti veriyor, 14 gün sonra 8 Eylül akşamı, Belkahve’de İsmet Paşa’ya “Bir gün yanıldım İsmet. Bu kadar hızlı kaçacaklarını hesaplayamamışım.” diyordu.

Büyük Taarruz, Türk Tarihi’nin en ağır bedeller ödenerek yazılmış en şerefli sayfası, taarruz planı da en cesur, en akıl, bilim ve deneyime dayalı, en dâhiyane planıdır, dense yeridir.

İnebolu’dan yükledikleri kutsal emanetleriyle “Ayın altında Akşehir üstünden Afyon’a doğru” giden dünyanın ilk ve tek kağnı taburlarını yöneten yiğit Anadolu kadınlarının, Ilgaz dağlarında donarak şehit düşen Şerife Bacıların, Demirci Akıncıları’ndan Gördesli MakbulelerinKara FatmalarınÇete Emir Ayşe Efelerin, Çiğiltepe’yi söz verdiği saatte ele geçirememeyi gururuna yediremediği için yaşamına son veren Albay Reşat Çiğiltepelerin, sıtma krizi geçirirken Yunan hatlarının gerisine sarkan Süvari Kolordusu Komutanı Fahrettin Altayların, ölüme gülerek giden binlerce neferin, kadını, erkeği ve çocuğuyla topyekûn bir halkın özgür bir ulus olma azminin ete kemiğe büründüğü andır 102 yıl öncenin o puslu Ağustos sabahı.

Bu anın değerini anlamak için; Düzenli Ordunun hangi güçlükler aşılarak kurulduğunu, 1. ve 2. İnönü Zaferlerinin anlamını bilmek gerekir. Bursa’nın işgali üzerine Büyük Millet Meclisi kürsüsüne örtülen Puşide-i Siyah’ı bilmek gerekir. Kütahya, Eskişehir muharebelerinde Orduyu 100 kilometre geri çekmenin nedenini, emperyalist işbirlikçisi Saray talimatı ve İngiliz altınlarıyla çıkarılan onlarca isyanı bastırmak için cephelerden birlik çekmek zorunda kalmanın yarattığı güçlükleri bilmek gerekir.

Kuvayı İnzibatiye alçaklığını, milletin tepesine İngiliz uçaklarından yağdırılan ve “Yunan Ordusu Halife Ordusudur…” diyen Padişah tuğralı zillet mektuplarını, İngilizlerin kurdurduğu Teali-i İslâm Cemiyeti’nin İskilipli Atıf haini imzalı Milli Mücadele düşmanı bildirilerini, Vahdettin’inDamat Ferit’inAli Kemal’in utanmadan Rahip Frew kuyruğunda üye oldukları İngiliz Muhipleri Cemiyeti şerefsizliğini, Mustafa Kemal ve yol arkadaşlarının boyunlarına idam fermanı geçirme alçaklığını bilmek gerekir.

Polatlı’dan başlayarak Sakarya Meydan Muharebesi coğrafyasını adım adım dolaşırken dünya savaş literatüründe yeni bir sayfa açan “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk edilemez!” emri kulaklarında çınlayanlardır ancak bu vatanın ekmeğini, suyunu hak edenler. 22 gün 22 gece kıpkırmızı akan Sakarya’yı yüreği pır pır duyumsayan, Dumlupınar şehitliğinde gördüğü 8 yaşındaki şehit 1914 Bozkır doğumlu Ömer oğlu Hüsnü’nün kısacık gömüt kitabesini okurken boğazı düğümlenen, dudakları titreyen, gözleri nemlenenlerdir ancak aziz şehit ve gazilerimizin canları ve kanlarıyla vatan ettikleri bu toprağın ekmeğini, suyunu hak edenler. Unutulmamalıdır !

26 Ağustos 1922 sabahı başlayan Büyük Taarruz’dan 851 yıl önce, 1071 yılının 26 Ağustos günü de Malazgirt Ovası’nda Büyük Selçuklu Sultanı Alp Arslan’ın Bizans İmparatoru Romen Diyojen’i yenilgiye uğratarak Anadolu’da Türk hâkimiyetini başlattığı bir başka büyük savaş yaşanmıştı. Bazı kendini bilmezler, bu iki savaşı yarıştırıp Büyük Taarruz’u önemsizleştirmeye çabalıyorlar. Kocatepe olmasaydı kutlanacak bir Malazgirt Zaferi’nin de, tören düzenleyecek bağımsız bir devletin de, kutlayacak özgür bir ulusun da olmayacağını anlamaktan aciz bu zavallılar; Batı emperyalizminin hedefinin Anadolu Türkünü Malazgirt öncesine atmak olduğunu bilmezden gelerek insanımızın bilincini zehirleme gayretindeler. Ne utanç verici cehalet, ne büyük aymazlık, ne tarifsiz sapkınlık !

26 Ağustos 1922; Anadolu Türk’ünün Malazgirt öncesine sürülmeyi reddinin olduğu kadar, çağ atlama ve muasır medeniyet seviyesini aşma azim ve kararının da dünyaya ilanıdır.

Türk Ulusu; Mustafa Kemal Paşa komutasında Büyük Taarruz ile neyi başardığını hiç aklından çıkarmadan bütün emperyal saldırıları defedecek, bütün tuzakları bozacak, işbirlikçilerin bütün ihanetlerini aşacak, Kemalizm pusulasıyla Yeniden Atatürk Cumhuriyeti’ne mutlaka ulaşacaktır.

Atatürkçü Düşünce Derneği olarak Büyük Taarruz’ un 102. yılında Mustafa Kemal Atatürk’ü, Kuvayı Milliye kahramanlarını ve Kemalist Devrim kadrolarını minnetle, şükranla anıyor, şehit ve gazilerimizin aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyoruz.”

 

 

 

 

Etiketler: , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi yazın.